Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

3 Mart 2014 Pazartesi

YİRMİBİRİNCİ YÜZYILIN BELEDİYE BAŞKANI İÇİN 7 İLKE



YİRMİBİRİNCİ YÜZYILIN BELEDİYE BAŞKANI İÇİN 7 İLKE[1]

On yıldan fazla bir zaman dilimini geride bıraktığımız yirmi birinci yüzyıl, yaşanan demografik devrimin sonucunda “kentlerin yüzyılı” olarak adlandırılmayı çoktan hak etti. Dünyadaki kentli nüfus kırdaki nüfusu çoktan geçmişken, siyasal, iktisadi, kültürel ve bilimsel tüm gelişmelerinin odağına kentlerin oturduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak, böylesine önem kazanan kentlerin yönetiminde, alışılageldik yöntem ve yapıların, başta da belediye başkanlarının bu gelişmeye ayak uydurabildiklerini söylemek çok zor. Hatta yakın bir gelecekte belediye başkanlıklarının daha ziyade sembolik bir yönetim işlevine dönüşebileceği, kentleri makine ve yazılımsal araçlarla bu araçları yönlendiren bir teknokrat sınıfının yöneteceği tartışmaları dahi yapılmakta. Yine de, yönetim, örgütlenme ve demokrasi deneyimlerinin gelecekte de insani ilişkiler temeline oturacağı, belediye başkanlarının da her zamanki kadar önemli liderler olacağı varsayımından hareket edersek, yirmi birinci yüzyılın belediye başkanlarına ilişkin bir fikir yürütme egzersizine girişebiliriz. Geride bıraktığımız yıllardaki deneyimler bize bu geleceğin kentlerini yönetebilme ihtiyacının temelde, iklim değişikliği, bilim ve teknolojinin sorunları çözme kapasitesi, temsili demokrasinin krizi ve katılımcılık konusundaki hayal kırıklıkları, üretimin değişen doğası, insani ilişkiler ve yaşanabilirlik ihtiyacı gibi kökleri olacağını göstermektedir. Buradan hareketle yirmi birinci yüzyılın lider belediye başkanı, başarılı olma kaygısının ötesinde, gerçekten dünyanın ve insanlığın geleceğini dert ediniyorsa, öncelikle 4 temel alandaki değişkenleri dikkate alması gerekiyor:

Siyasal değişkenler: Küresel güç dengelerinin doğuya kayması, modernizmin yaygın eleştirisi, ulus-devletlerin kabuk değiştirmesi, kimlik siyasetinin ve milliyetçiliğin yükselişi, temsili demokrasilerin krizi ve çoğunluk sultasına dönüşme eğilimi, medya ve sosyal medyanın birer güç haline gelmesi, katılımcı demokrasinin bir alternatif olarak önerilmesi, kamusal alanın kentlerde daralması/sanalda genişlemesi, aktif yurttaşlık kavramının vurgulanması, iklim sorunlarının siyasi sorun haline gelmesi, geleneksel siyasi ayrımların çözülmesi, imaj ve algı yönetiminin siyasi kategorilerin yerini alması, yerel siyasetin yükselişi, kurulu ağlara katılamayanların yalnızlaşması, katılanların doğuştan kazanılan kimlikler etrafında birleşmesi…

Teknolojik değişkenler: Sanayi toplumunun bilgi toplumuna, bilgi toplumunun içerik toplumuna dönüşmesi, teknolojik gelişme ivmesinin beklenenden hızlı artması, enerji ve çevre teknolojilerinin başat alanlar haline gelmesi, genetik biliminin gelişmesiyle birlikte yaşamın kendisinin metalaştırılması, yazılım ve veri tabanı çözümlerinin küreselleşmesi, temel mühendislik ve bilim dallarının birbirine yakınsaması, teknolojinin kullanıcıya ve tasarıma bağımlı hale gelmesi, fikri mülkiyet haklarının anonimleşerek ortadan kalkması ya da katı denetimi…

İktisadi Değişkenler: Dikey örgütlenme biçiminin yerini yatay hatta sipariş üretimine bırakması, hizmet sektörünün yükselişi, küresel ekonominin ağırlığının doğuya kayması, kumanda ve denetimin çok uluslu şirketlere geçmesi, lojistik zincirlerin giderek daha çok karmaşıklaşması, gündelik yaşamın küresel senkronizasyonu, finans piyasalarının hakimiyetinin sonuna gelinmesi, genetik bilimiyle yaşamın temel taşlarının metalaştırılması, krizlerin sürekli hale gelmesi, gıda fiyatlarının artması, yenilikçilik/yaratıcılık/tasarım/pazarlamanın ürünün yerini alması, küresel tüketim alışkanlıkları yereli işgal ederken yerelin küresel pazara çıkmaya çalışması…

Mekansal Değişkenler: Dünya kentleri ağının ulus devlet ağlarının yerini alması, ulusların mekansal dizgelerinin bozulması, kentleri daha da yaygınlaşarak kent-bölgelerin oluşması, ulusal kültürün yerini kozmopolit dünya kenti kültürünün alması, yaratıcı endüstrilerin yükselişi, mega proje ve etkinliklerle kentlerde dönüşümün sürekli hale gelmesi, kültür ve turizm temelli marka değerinin öne çıkması, kentler arası ve kent içi ulaşım ağının gelişmesi, kent merkezi çökerken alışveriş merkezlerinin yükselişi, kentlerde sosyal kutuplaşma, gelir adaletsizliği ve gerilimlerin artması, belediye başkanlarının aşırı güçlenmesi ve birer kent patronuna dönüşmesi, kentlerin birer propaganda makinesine dönüşmesi, ekolojik felaketler…

Böylesi karmaşık gelişme ve süreçleri bir belediye başkanının tek başına göğüsleyemeyeceği açıktır. Ancak, bu süreçlerin tam odağında yer alan kentleri yönetmeye aday belediye başkanlarının, gelecekte bu süreçleri dikkate alan ilkeleri izleyerek yola çıkması beklenir. Bu anlamda tüm dünyada yapılan tartışmalar ışığında 7 temel ilkeyi belirlemek olası görünüyor:

1.      Kent yönetiminde bilimsellik: Pozitivist yaklaşımlardan dolayı hırpalanmış, popülist tercihler sebebiyle geri plana itilmiş bilim, bütünsel yaklaşım ve yeni gelişmelerle karmaşık sorunlara yeni bakış açıları getiriyor. Kentlerin kadim sorunlarının yeniden ele alınmasında bilimin ve bilimsel bilginin çizdiği çerçevenin hep göz önünde bulundurulması, bunun için kentin bilimin kendisini ifade etmesi için bir arayüz olarak konumlandırılması gerekiyor.

2.      Vizyonerlik: Yakın geçmişte vizyonerlik, dünyadaki sansasyonel yaklaşımların taklidi, “en büyük”, “en devasa” ve diğer “en”ler olarak anlaşıldı. Bu tutum, çevresel, sosyal ve iktisadi birçok sorunu beraberinde getiriyor. Seçim dönemlerinin ötesine uzanan yeni ve uzun erimli “gerçek” bir vizyonerliğe ihtiyaç var. Bunun için de belediye başkanının düşünürlerle temas halinde olması yaşamsal.

3.      Gerçekçi ve Tam Katılımcılık: Çoğu kentte kentsel kamusal alanların azalması, aşırı güçlü belediye başkanları, merkezileşen yönetim anlayışı sebebiyle uzlaşma ve işbirliği kültürü yerini çatışma alışkanlıklarına bıraktı. Yaygın bir söylem haline gelen katılım ise göstermelik çabalarla marjinalleştirildi. Oysaki gücünü kentliden almayan bir başkan ve yönetiminin yeni yüzyılı karşılamada ciddi sorunlar yaşayacağı açık. Teknoloji, psikoloji ve sosyoloji alanının desteğiyle yenilikçi ve gerçekleştirilebilir yeni bir katılımcılık yaklaşımının yaşama geçirilmesi olmazsa olmazların başında geliyor.

4.      Yenilikçilik: Yenilikçilik daha çok özel sektör ve üretimde geçerli bir kavram gibi algılandı. Oysa en fazla yeniliğe ihtiyaç duyulan yerler kentler, yenilikçilikle en fazla katma değer üretilebilecek yapılar yerel yönetimler. Bunun için yirmi birinci yüzyılın belediye başkanının belediyesini yenilikçilik temelinde yeniden yapılandırmak ve gerekli kapasiteyi oluşturmakla işe başlaması gerekiyor.

5.      Sosyal Adalet: Yeni iletişim teknolojileri, kentte farklı gelir guruplarının birbirinden ayrışması insani ilişkileri dönüştürdüğü gibi, geleneksel dayanışma ağlarını ve kültürünü de ortadan kaldırmakta. Kentte yaşamanın maliyeti yükselirken, kentliler arasındaki “insanca” yaşama maliyetleri de artmakta. Belediye başkanının kentine özgü sosyal adaleti yeniden tanımlayıp, bu tanımla yerel hizmetleri yeniden şekillendirmesi gerekiyor.

6.      Yönetimde kent-çevre sürekliliği: Artık kentler doğada birer vaha değiller. Önce kırı, ardından da çevreyi sürekli olarak işgal eden ve yayılan, yayılırken kendini besleyen kaynakları sömüren ve hatta yok eden varlıklar. Önümüzdeki süreçte kentleri çevresel ve ekolojik bütünün bir parçası olarak ele almayı başaran lider belediye başkanlarıyla yola devam edemezsek gelecek pek de parlak görünmüyor.

7.      Özgünlük ve Özgüven: Geçmiş dönemin sorunlarının büyük bir kısmının temelinde eski dünyanın çözümlerini ve hatalarını tekrarlamak, aynılaşmak ve gerçek anlamda “yerel” olanı cesaretle var etmek yatıyor. Bunun sonucunda kentler, birbirinin benzeri projelerle, yapılarla doldu, yereli korumak adına yapılanlarla geçmiş yeniden üretilip sahte bir “altın çağ” dekoruna dönüştürüldü. Geleceğin belediye başkanının, gerçek anlamda yerel özgünlükleri yakalayıp bunları özgüvenle uygulaması gerekiyor.

Bu yazıyı okuyanlar güncel tartışmaları düşünerek aşırı idealist bulabilirler. Bizim bunları tartışmamız için daha çok fırın ekmek yememiz gerekir diyebilirler. Bu yazının amacı ideale ulaşmaktan çok, etrafımızdaki belediye başkan adaylarını değerlendirebilecek bir dizi ölçütü tartışmaya açmaktı. Neticede ideal olana bakmadan günümüzü değerlendirmek, şaşı bir gözle perspektif çizmeye benziyor. İdealleri ve ütopyaları kaybettiğimiz gün günümüzün de ayağımızın altından kayacağını unutmamamız gerekiyor.



[1] Optimist Dergisinin Mart 2014 Sayısı için hazırlanmış yazının gözden geçirilmiş halidir.

Hiç yorum yok: