Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

1 Eylül 2010 Çarşamba

Raci Hocama Mektup...

Raci Hocam,

Seni kaybedişimizin üzerinden tam 2555 gün ya da 364 hafta geçti. Halk arasındaki meali 7 sene. Sayıların söylediklerine kulak verirsek ilginç bir yerdeyiz. Seni kaybedişimizin üzerinden geçen hafta sayısı bir yıldaki gün sayısına denk.

Bir şekilde bizi izlediğini biliyorum. Seni hatırlarken beylik laflar etmek, “O’nu yedi yıl önce kaybettik...”le başlayan cümleler kurmak yerine aradan geçen vakti bile ifade ederken güneş görmemiş yerleri keşfetmemizi beklediğini biliyorum. Hatta birilerinin meslek duayenlerinin anılmasını plancı gözüyle değerlendirmesi, bir köşeye sigara paketi kadar da olsa bir eskiz karalaması en güzeli...

Raci Hocam,

Planlamanın stand-up’la sit-down arası bir şey olduğunu senden öğrenmiştim. Otururken okuduklarımda öyle bir şey yakalamalıydım ki ayağa fırlayıp diğer oturanların kulağını patlatırcasına haykırmalıydım. Tuvalette bile taharet musluğundan akan suyla dertlenmeli, suyun nereden geldiğini düşünmeli, bir merak denizinde boy vermeliydim.

Beylik laflarla kütüphanelerin aşınmış koridorlarıyla başlasam da satır aralarına sığmayan, köşedeki köftecinin tezgahında ya da kahvenin suni deri kokan atmosferinde mayalanan bir şeyleri arayıp bulmalıydım...

Raci Hocam,

Seni eskizlerinle tanıdık bir yerde. Eskiz senin için, düşteki dünya ile gerçeğin kesiştiği bir hayal perdesiydi. Bir köşesine plan, üstüne kesit ortasına da bir üç boyut konduruverirdin.

Senden sonra dişe dokunur, heyecana kokan, iliklere işler o kadar az eskiz gördüm ki, dönüp dönüp senin eskizlerine bakıyorum. Ne kadar uğraşsam da onlar gibi bir tane daha karalayamıyorum...

Raci Hocam,

Seni herşeyden önce “Şehirciliğe Giriş” derslerindeki çorba metaforundan bildik. Malzeme bizden, tarif sendendi. Genellikle yemeğin tadı biraz kekremsi kalırdı malzeme eksikliğinden. Yine de şehirciliğe ilişkin bildiklerimin büyük bir miktarında o yemeklerden kalıntılar, tariflerinden lezzetler var...

Raci Hocam,

Sen aramızdayken “imar” benim için bir plancının çalışabileceği ulvi dairelerden birisi için kullanılan isim tamlamasının en baba sözcüğüydü. Arada kötülesek de mesleğimizi soran eşe dosta kendimizi anlatmanın en kısa yoluydu.

Şimdilerde meslek, adıyla bilinir oldu. Hala daha çevre mühendisliği ile karıştırılsak da televizyonların ve basının siyasi skandallar arasındaki terennümlerinin popüler cümleleri haline geldik.

İmar’a gelince, şimdilerde onu Üniversiteleri tehdit etmek için kullanıyorlar...

Raci Hocam,

Sen aramızdayken katıldığın tüm etkinliklere kattığın yaratıcılık sosu tüm kavgalara nefes aldırır, çekişmeleri bir an olsun sustururdu. Bugünlerde kendi aramızda kavga etmenin yeni yeni sebeplerini, biçimlerini buluyoruz sürekli. Mesleğin alanı genişlerken bizler daralıyoruz, daralıyor ve paralıyoruz eldeki gülüşleri...

Raci Hocam,

Aramızdan ayrılmadan önce son kez Mezunlar Derneğinde ayağının tozuyla Güney Afrika’yı anlatmıştın. Onların bir sözünnü paylaşmıştın bizle: “Toprak derki beni kazarsan, ne zaman kazarsan ve hep kazarsan hep beni bulacaksın yani kendini”

Sen gittikten beri kazıyoruz, kazıyoruz... kızıyoruz ve bir yere ya da bir şeye ulaşamıyoruz. Bir yerlerde seni bulsak o bile yeter...

Raci Hocam,

Sen aramızdayken efsane ekiplerle yaptığın çalışmalar bizim ders notlarımız, kariyerimizin satır başlarıydı. Onlardan öğrenirdik planlamayı ve planlama atlardık “kent” sözünü gördüğümüz her yere.

Şimdilerde cam ve granit kaplı binalarda o çalışmaların satırbaşları alınıyor, eğilip bükülüp birer burgu halinde yanı başımıza saplanıyor. Dünyamız başımıza yıkılırken efsane ekipler susuyor, efsaneler masallara karışıyor...

Raci Hocam,

Seni biraz da işlerinden hatırlardık. Hacı Bayram’dan Ulus’dan. Biraz palazlanınca ilk eleştirdiğimiz de onlardı ama “iyi uygulama” deyince onları hatırlardık. Hatırlı işlerin vardı durup bakardık.

Şimdilerde senin adına “iyi uygulamalar” ödülümüz bile var ama hatırlı işleri mumla arıyoruz...

Raci Hocam,

Uzadıkça kopan bir kervan gibi artık seni anmayı yazın son günlerine emanet ediyoruz. Belki de bu yaşamın gerçeği.

Ama ben bu sene seni sadece kendim anmak istiyorum. Senin adını taşıyan parkın tabelasının altına eskizden bir gül ve bir kurşun kalem bırakıyorum. Eskizlerinin, çorbanın, köftecinin ve içimde bıraktığın derdin hatrına,

Selam olsun sana...