Yirminci
yüzyılda kentler gıda, sağlık, eğitim, kültür ve diğer birçok alanda gündelik
temel hizmetlere erişimin kolaylıkla sağlanabildiği mekânlar olarak kabul
edildiler. Sanayi üretiminin merkezi olan kentlerin, ulaşım ve altyapı
kanalları ile birbirlerine bağlanan komşuluk ünitelerinin bütünü olarak planlanması
ve gelişmesi gerektiği en azından bir ideal olarak ortaya kondu. Hizmetlerin
sunumunda mekânsal erişilebilirlik ile etkinliğin bir arada değerlendirilmesi
esas alındı ve kentin her noktası farklı ulaşım modları ile ulaşılabilir olma
ideali önemsendi. Her şeyden öte kentlerin kuruluşunda ticaretin tarihsel bir öneminin
bulunması, kentlerin her noktasında farklı ölçeklerde ticari ünitelerin
bulunmasının doğal bir gelişme olarak kabul edilmesine sebep oldu. Bunun
sonucunda kentlerin en ücra köşelerinde bile gündelik ihtiyaçların
karşılanabileceği; ekmek, gazete, meyve, sebze ve diğer temel gıda maddelerinin
rahatlıkla bulunabileceğine inanıldı.
Ancak
yirmi birinci yüzyılın kentleri, her noktasında hizmet sunulan yerleşmeler olma
niteliğini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyor. Gelişmiş batı
ülkelerinde ortaya çıkan “gıda çölleri” bunun bir işareti olarak kabul
edilebilir. Hizmet sektöründe bulunan geleneksel ticari ünitelerin yerlerini
süpermarketlere bırakmasının doğal bir sonucu olarak piyasa mekanizması
içerisinde karlı görülmeyen yoksul mahallelerde süpermarket zincirlerinin
mağazalarını kapatmaları ya da hiç mağaza açmamaları sonucunda yürüme
mesafesinde ya da toplutaşım güzergâhları üzerinde temel gıda maddelerinin
satın alınabileceği ünitelerin bulunmaması gıda çölleri olarak adlandırılan
bölgelerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Geride kalan benzin istasyonlarında;
sadece gazete, sigara ve alkol satan dükkânlarda ve fast-food restoranlarında
ise yüksek kalori, şeker ve tuz düzeyine sahip sağlıksız yiyeceklerden başka
meyve ve sebze gibi sağlıklı gıda maddelerini bulmak mümkün değil. Özellikle
Amerika Birleşik devletlerinde son yıllarda kentlerdeki gıda çölleri ile artan
obezite vakalarını ilişkilendiren önemli araştırmalar yayınlandı. Artık birçok
batılı ülkede sağlıklı gıdaların satın alınabileceği süpermarketlere
ulaşabilmek için otomobil odaklı bir yaşam sürülmesi bir zorunluluk halini
almış durumdadır (1).
Bu
sürecin yirmi birinci yüzyılın başından itibaren giderek daha da hızlandığı,
gıda çöllerinin birer “hizmet çölü”ne dönüştüğü ve gelişmekte olan ülkelerde de
yaygınlaştığı görülmektedir. Kentsel hizmetlerin sunumunda internet ve çağrı
merkezlerinin etkinleşmesi, çok uluslu şirketlerin ulusal zincirlerdeki payının
artması, hizmet sektörünün ağırlıklı olarak alışveriş merkezlerinde yer seçmeye
başlaması, reklam ve pazarlama stratejilerine harcanan kaynakların yerel hizmet
birimleri açmak yerine kullanılması, artan otomobil sahipliği ve perakende
sektöründe kredi kullanım oranlarının artması gibi sebepler bu süreçte etkili
olmaktadır. Çevrimiçi hizmetlerin gerçek hizmetlerin yerini aldığı, geleneksel
ticari ünitelerin yerlerini alışveriş merkezlerine bıraktığı kentlerde gündelik
olarak ihtiyaç duyulan mal ve hizmetlerin ya toptan olarak satın alınması, ya
da kilometrelerce yolculuk edilmesi bir zorunluluk haline gelmektedir. Ekmek
almak için bile otomobile binerek kilometrelerce yol tepmek zorunda kalan,
ihtiyaç anında ilaç alacak eczane bulamayan, süpermarketler dışında taze sebze
ve meyveye erişme şansı olmayan, çocuğuna defter alacak bir küçük kırtasiye
bile bulamayan milyonlarca insan kentlerde yaşam savaşı vermektedir. Bu sorun gelir
düzeyinden de bağımsızdır. Kentlerde özellikle banliyölerde yaşayan insanlar
maddi güçleri olsa dahi yaşamsal hizmetlere erişim zorlukları yaşamaktadır.
Kentlerde
hizmet çöllerinin sayısının artması birçok çevresel, sosyal ve iktisadi sorunu
beraberinde getirmektedir. Artan otomobil kullanımı ve yerel hizmet odaklarının
sayılarının azalması tarım ve hizmet sektörünün çevresel açıdan sürdürülebilir
olmayan bir mal ve hizmet üretim ağına dönüşmesine sebep olmaktadır. Öte yandan
kent içerisinde komşuluk birimlerinin, mahalli hizmet kültürünün ve mahalle yaşam
tarzının ortadan kalkması kentlerin sosyal olarak parçalanmakta, kutuplaşmakta
ve nihai olarak bir arada yaşama mekânı olma niteliğini kaybetmektedir. İktisadi
açıdansa hizmet çölleri yerel ekonomik yapıları daha zayıf ve kırılgan hale getirmektedir.
Çoğu zaman çok uluslu şirket zincirleri karlı lokasyonlarda yerseçmeleri yerel
girişimleri zayıflatmakta, yerel ve çoğunlukla ekolojik yapıyla uyumlu
ürünlerin pazardan çekilmesiyle sonuçlanmaktadır. Son yıllarda mahalle
pazarlarının ve perakende satış yapılabilen semt hallerinin yaşam savaşı
vermeye başlamaları bu süreçle ilişkilendirilebilir.
Kentlerin
yaşam kalitesinin arttırılması, sürdürülebilir bir kentsel gelişimin sağlanması
ve hizmet çöllerinin ortadan kaldırılması için alınması gereken önlemler
kentbilimciler ve kent planlama uzmanları tarafından şöyle tarfi edilmektedir:
- Üst ölçekli planlarda ve ulaşım planlarında yaşamsal hizmetlere yürüme mesafesinde ya da tek toplu taşım vasıtasıyla ulaşılmasını sağlayacak düzenlemelerin yapılması,
- Kentlerimiz için bir kent merkezleri planlamasının yapılması, her mahalle ve kent bölgesi için yaşamsal hizmet noktalarının oluşturulması,
- Alışveriş merkezlerinin esnafla ve yerel üreticilerle birlikte, hizmet çöllerinin oluşumunu engelleyecek biçim var olabilmeleri için gerekli tedbirlerin alınması,
- Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve ulaşım politikalarındaki değişikliklerin kentler üzerindeki etkilerinin incelenmesi için etki değerlendirmesi çalışmalarının yapılması, gerekmektedir.
Aksi takdirde
kentlerimiz yaşam kalitesinin odağı değil, çevreden kopuk ve yerel yaşam
biçiminden uzaklaşan hizmet çöllerine dönüşecektir. Bunun önlenmesi için bir an
önce konuyla ilgili bilimsel araştırma çalışmalarının sayısı arttırılmalı, bu
araştırmalara göre başta yerel yönetimler olmak üzere tüm kamu kurumları ve
araştırma kuruluşları gerekli önlemleri almalıdır.
1. Wringley, N. (2002), “Food Deserts'
in British Cities: Policy Context and Research Priorities” Urban Studies, (39):11,
2029-2040.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder