Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

14 Ağustos 2012 Salı

KENTLERİMİZ HİZMET ÇÖLLERİ Mİ OLUYOR?



Yirminci yüzyılda kentler gıda, sağlık, eğitim, kültür ve diğer birçok alanda gündelik temel hizmetlere erişimin kolaylıkla sağlanabildiği mekânlar olarak kabul edildiler. Sanayi üretiminin merkezi olan kentlerin, ulaşım ve altyapı kanalları ile birbirlerine bağlanan komşuluk ünitelerinin bütünü olarak planlanması ve gelişmesi gerektiği en azından bir ideal olarak ortaya kondu. Hizmetlerin sunumunda mekânsal erişilebilirlik ile etkinliğin bir arada değerlendirilmesi esas alındı ve kentin her noktası farklı ulaşım modları ile ulaşılabilir olma ideali önemsendi. Her şeyden öte kentlerin kuruluşunda ticaretin tarihsel bir öneminin bulunması, kentlerin her noktasında farklı ölçeklerde ticari ünitelerin bulunmasının doğal bir gelişme olarak kabul edilmesine sebep oldu. Bunun sonucunda kentlerin en ücra köşelerinde bile gündelik ihtiyaçların karşılanabileceği; ekmek, gazete, meyve, sebze ve diğer temel gıda maddelerinin rahatlıkla bulunabileceğine inanıldı.

Ancak yirmi birinci yüzyılın kentleri, her noktasında hizmet sunulan yerleşmeler olma niteliğini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyor. Gelişmiş batı ülkelerinde ortaya çıkan “gıda çölleri” bunun bir işareti olarak kabul edilebilir. Hizmet sektöründe bulunan geleneksel ticari ünitelerin yerlerini süpermarketlere bırakmasının doğal bir sonucu olarak piyasa mekanizması içerisinde karlı görülmeyen yoksul mahallelerde süpermarket zincirlerinin mağazalarını kapatmaları ya da hiç mağaza açmamaları sonucunda yürüme mesafesinde ya da toplutaşım güzergâhları üzerinde temel gıda maddelerinin satın alınabileceği ünitelerin bulunmaması gıda çölleri olarak adlandırılan bölgelerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Geride kalan benzin istasyonlarında; sadece gazete, sigara ve alkol satan dükkânlarda ve fast-food restoranlarında ise yüksek kalori, şeker ve tuz düzeyine sahip sağlıksız yiyeceklerden başka meyve ve sebze gibi sağlıklı gıda maddelerini bulmak mümkün değil. Özellikle Amerika Birleşik devletlerinde son yıllarda kentlerdeki gıda çölleri ile artan obezite vakalarını ilişkilendiren önemli araştırmalar yayınlandı. Artık birçok batılı ülkede sağlıklı gıdaların satın alınabileceği süpermarketlere ulaşabilmek için otomobil odaklı bir yaşam sürülmesi bir zorunluluk halini almış durumdadır (1).

Bu sürecin yirmi birinci yüzyılın başından itibaren giderek daha da hızlandığı, gıda çöllerinin birer “hizmet çölü”ne dönüştüğü ve gelişmekte olan ülkelerde de yaygınlaştığı görülmektedir. Kentsel hizmetlerin sunumunda internet ve çağrı merkezlerinin etkinleşmesi, çok uluslu şirketlerin ulusal zincirlerdeki payının artması, hizmet sektörünün ağırlıklı olarak alışveriş merkezlerinde yer seçmeye başlaması, reklam ve pazarlama stratejilerine harcanan kaynakların yerel hizmet birimleri açmak yerine kullanılması, artan otomobil sahipliği ve perakende sektöründe kredi kullanım oranlarının artması gibi sebepler bu süreçte etkili olmaktadır. Çevrimiçi hizmetlerin gerçek hizmetlerin yerini aldığı, geleneksel ticari ünitelerin yerlerini alışveriş merkezlerine bıraktığı kentlerde gündelik olarak ihtiyaç duyulan mal ve hizmetlerin ya toptan olarak satın alınması, ya da kilometrelerce yolculuk edilmesi bir zorunluluk haline gelmektedir. Ekmek almak için bile otomobile binerek kilometrelerce yol tepmek zorunda kalan, ihtiyaç anında ilaç alacak eczane bulamayan, süpermarketler dışında taze sebze ve meyveye erişme şansı olmayan, çocuğuna defter alacak bir küçük kırtasiye bile bulamayan milyonlarca insan kentlerde yaşam savaşı vermektedir. Bu sorun gelir düzeyinden de bağımsızdır. Kentlerde özellikle banliyölerde yaşayan insanlar maddi güçleri olsa dahi yaşamsal hizmetlere erişim zorlukları yaşamaktadır.

Kentlerde hizmet çöllerinin sayısının artması birçok çevresel, sosyal ve iktisadi sorunu beraberinde getirmektedir. Artan otomobil kullanımı ve yerel hizmet odaklarının sayılarının azalması tarım ve hizmet sektörünün çevresel açıdan sürdürülebilir olmayan bir mal ve hizmet üretim ağına dönüşmesine sebep olmaktadır. Öte yandan kent içerisinde komşuluk birimlerinin, mahalli hizmet kültürünün ve mahalle yaşam tarzının ortadan kalkması kentlerin sosyal olarak parçalanmakta, kutuplaşmakta ve nihai olarak bir arada yaşama mekânı olma niteliğini kaybetmektedir. İktisadi açıdansa hizmet çölleri yerel ekonomik yapıları daha zayıf ve kırılgan hale getirmektedir. Çoğu zaman çok uluslu şirket zincirleri karlı lokasyonlarda yerseçmeleri yerel girişimleri zayıflatmakta, yerel ve çoğunlukla ekolojik yapıyla uyumlu ürünlerin pazardan çekilmesiyle sonuçlanmaktadır. Son yıllarda mahalle pazarlarının ve perakende satış yapılabilen semt hallerinin yaşam savaşı vermeye başlamaları bu süreçle ilişkilendirilebilir.


Kentlerin yaşam kalitesinin arttırılması, sürdürülebilir bir kentsel gelişimin sağlanması ve hizmet çöllerinin ortadan kaldırılması için alınması gereken önlemler kentbilimciler ve kent planlama uzmanları tarafından şöyle tarfi edilmektedir:

  • Üst ölçekli planlarda ve ulaşım planlarında yaşamsal hizmetlere yürüme mesafesinde ya da tek toplu taşım vasıtasıyla ulaşılmasını sağlayacak düzenlemelerin yapılması,
  • Kentlerimiz için bir kent merkezleri planlamasının yapılması, her mahalle ve kent bölgesi için yaşamsal hizmet noktalarının oluşturulması,
  • Alışveriş merkezlerinin esnafla ve yerel üreticilerle birlikte, hizmet çöllerinin oluşumunu engelleyecek biçim var olabilmeleri için gerekli tedbirlerin alınması,
  • Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve ulaşım politikalarındaki değişikliklerin kentler üzerindeki etkilerinin incelenmesi için etki değerlendirmesi çalışmalarının yapılması, gerekmektedir.  


Aksi takdirde kentlerimiz yaşam kalitesinin odağı değil, çevreden kopuk ve yerel yaşam biçiminden uzaklaşan hizmet çöllerine dönüşecektir. Bunun önlenmesi için bir an önce konuyla ilgili bilimsel araştırma çalışmalarının sayısı arttırılmalı, bu araştırmalara göre başta yerel yönetimler olmak üzere tüm kamu kurumları ve araştırma kuruluşları gerekli önlemleri almalıdır.

1. Wringley, N. (2002), “Food Deserts' in British Cities: Policy Context and Research Priorities” Urban Studies, (39):11, 2029-2040.

Hiç yorum yok: