Günümüz
dünyasında, kentlere ve kentsel alanlara ilişkin devlet ve hükümet politikaları
hükümet programlarının çok önemli bir kısmını oluşturuyor. Bu durum iki açıdan
önemli çelişkiler yaratmakta. Birinci olarak merkeziyetçiliğin ve tekçiliğin
ağır bastığı hükümet geleneklerinde, kentlere ilişkin politika ve projeleri
hakkıyla uygulayabilmek konusunda ciddi zorluklar bulunuyor. İkinci olarak
kentlere ilişkin politikaların uygulanması, kalkınma, ekonomi, konut gibi diğer
bazı önemli kamu politikası alanlarında önemli dolaylı değişikliklere yola
açacağından ciddi siyasi sonuçlar ve maliyetler oluşturmakta. Bu sebeple,
hükümetler kentlere ilişkin politikaları uygulama konusunda ciddi zorluk ve
engellerle karşılaşmaktadır. Bu engeller, merkezi hükümet düzeyindeki siyaseti
ve ülke kalkınmasını derinden etkileme potansiyeline sahiptir. Kuşkusuz
hükümetler de bunun farkında. Bu sebeple kentlere ilişkin politikalara eşlik
eden bir de söylem inşa edilmesi gündeme gelmektedir. Bu söylem inşasında,
kentsel mekâna yeni anlamlar atfedilmesi, bu anlamların yapılanları kitleler
tarafından beklenen şekilde algılanmasını sağlanması hedeflenmektedir. Son
dönemde eski Osmanlı coğrafyasındaki şehirler ve medeniyet kavramı etrafında
örülen böylesi bir söylem ve estetik alanda Osmalı ve Selçuklu ağırlıklı
yönelim bu algının oluşumunda önemli bir yere sahip. Ne ki, bu söylem,
uygulanan kentsel politikaların yapısal sorunlarını çözmüyor, hatta
yapılanlarla söylem sıklıkla ve açık bir şekilde çelişiyor. Ama söylemin
meşrulaştırıcı gücü belli bir siyasi dönem sürdükçe söylemin de arka planda
etkisini sürdürmesini sağlıyor.
64.
Davutoğlu ve 65. Yıldırım Hükümetlerinin Eylem Planları incelendiğinde özellikle
yerel yönetimlere, kentlere ve kentsel alanlara ilişkin birçok kısa, orta ve
uzun vadeli eylemin tanımlandığı görülmekteydi. Davutoğlu’nun da Başbakanlığı
döneminde özel olarak kentleşme sürecindeki yanlışlara ve şehir kültürünün
önemine işaret ettiği bilinmektedir. Ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükümetlerinin geçmişi ve Türkiye’nin kentleşme süreci dikkate alındığında bu
eylemlerin tamamına yakınının gerçekleştirilmesi konusunda önemli engeller ve
ciddi çelişkiler bulunduğu görülmektedir. Davutoğlu’nun kısa Başbakanlık süresi
dikkate alındığında belki bu çelişkilerin çok da önemli olmayacağı
düşünülebilir. Ancak, hem Davutoğlu’nun görevden ayrılışının hemen sonrasında
“Medeniyetler ve Şehirler” adlı kitabının yayımlanması hem de Binali Yıldırım
Hükümetinin en azından kentsel konular açısından çok büyük oranda Davutoğlunun
Hükümet Programının izlerini taşıması bu çelişkilerin ortaya konmasını önemli
hale getiriyor. Çünkü Türkiye’de sağ iktidarların gelenekleri düşünüldüğünde
Davutoğlunun medeniyetler ve şehirler eksenindeki tanımlarının daha bir süre
daha kentsel politikalara meşruiyet kazandırmak için kullanılabileceğin
söylenebilir. Bu amaçla, kentlerle doğrudan yahut dolaylı olarak ilgili olarak son
dönem hükümet programlarını derinlemesine ele alınması gerekiyor. Henüz 65.
Hükümet ayrıntılı bir eylem planı yayımlamadığı için ve de 65. Hükümet Programı
büyük oranda kentler ve yerel yönetimler konularında Davutoğlu Hükümetinin
önceliklerini devam ettiriyor göründüğünden öncelikle Davutoğlu Hükümetinin
Eylem Planının bir değerlendirmesi yapılabilir.
64. Hükümet
(Davutoğlu) Programının Kentsel Konular Açısından Değerlendirilmesi
3 Ay İçinde
Gerçekleştirilecek Reformlar ve Kentsel Çelişkiler
2.
maddede “Her türlü mevzuat düzenlemelerinde Düzenleyici Etki Analizi (DEA)”
uygulaması için gerekli tedbirlerin alınacağı söylenmektedir. Düzenleyici Etki
Analizi, yasaların yürürlüğe girmeden önce etkilerinin analiz edilmesini
gerektiren önemli bir çalışmadır. Ancak, özellikle yerel yönetimleri ve
kentleri ilgilendiren 6306 Sayılı Afet Riskli Alanlarda Dönüşüm, yani kentsel
dönüşüm yasası ya da 6360 Sayılı Yeni Büyükşehir Yasası gibi birçok yasa için
bu tür bir etki analiz yapılmamıştır. Programda belirtilen kentlere ilişkin
birçok yasal düzenlemede bu etki analizinin yapılması gerekecektir. Oysa yine
kentlere ilişkin düzenlemelerin hızla çıkarılması gerektiği söylenmektedir. Bu
durum düzenleyici etki analizinin kentlere ilişkin nasıl yapılacağı konusunda
soru işaretleri yaratmaktadır.
3.
Maddede “Siyasi Etik Kanunu çıkarılacak”, 4. Maddede de “Siyasetin
Finansmanının şeffaflığı sağlanacak” denmektedir. Türkiye’de siyasetin
finansmanında gayrimenkul rantlarının ve imar planı değişikliklerinin çok
önemli bir yerinin olduğu bilinmektedir. Siyasi etik ve siyasetin finansmanına
ilişkin yasal düzenlemelerin imarla ve yerel yönetimlerle ilgili düzenlemelerle
ilişkilendirilmesi gerekmektedir. Bu ilişkilendirmenin de düzenleyici etki
analizi kullanılarak yapılması gerekmektedir. Bunun üç ay içinde nasıl
yapılacağı önemli bir soru işaretidir.
5.
Maddede imar planı değişiklikleri sonucunda ortaya çıkan değer artışlarından
kamu tarafından pay alınması uygulamasına geçileceği ifade edilmektedir. Neredeyse
daha önceki hükümet politikalarının tamamı inşaat sektörünü motor olarak
kullanan politikalara dayalıyken bu uygulamanın makro ve mikro ölçekte ne tür
sonuçlar yaratacağını kestirmek çok güçtür. Daha önceki dönemde inşaat
sektörünü derinden etkileyecek faiz oranları üzerinden Cumhurbaşkanı ile Merkez
Bankası ve Ali Babacan arasındaki gerilimin bir benzerinin de bu konuda
yaşanması olasıdır. Ayrıca, mevcut yapıda belediyelere bağış ya da gayrimeşru
yollardan imar planı değişiklikleri karşılığında pay alındığı konusunda
tartışmalar bulunmaktadır. Bu durumun yasallaşmasının yanlış imar planı
değişikliklerini de yasallaştıracağı ve imar yoğunluklarını arttıracağı
çekincesi ifade edilmektedir. Yine bu da bir düzenleyici etki analizi
konusudur.
6.
Maddede geleneksel irfan merkezleri ve cemevlerine hukuki statü tanınacağı ve
gerekli mevzuat değişikliklerinin yapılacağı belirtilmektedir. İmar Kanununa
göre cami ve ibadet alanlarının yerleri imar planlarında ayrılmaktadır. Bu
ayrılan arsalar da tüm bölge halkından kesilen arsa payları ile ücretsiz olarak
sağlanmaktadır. Cemevleri için arsanın nasıl sağlanacağı konusu sorunludur.
Ayrıca, yapılaşmasını tamamlamış alanlarda cemevlerine nasıl yer bulunacağı
konusu da önemli bir soru işaretidir.
13.
Maddede, “alt işverenlik çerçevesinde asıl işlerde çalışanların kamuda istihdam
edilmesine yönelik düzenleme yapılacağı” belirtilmektedir. Bu konuda özellikle
belediyelerin ihale ile taşerona verdikleri işlerde çalışanların kadroya
geçirilmesi gündeme gelmektedir. Bir yandan belediyelere norm kadro ile çalışan
sınırı konmasıyla taşeron çalışanların kadroya alınması konusunun bir arada
nasıl bağdaştırılacağı önemli bir soru işaretidir. Burada belediyelerin
kurumsal yapılarında ve çalışan profilinde önemli sorunlar çıkma olasılığı bulunmaktadır.
18.
Maddede “İllerde Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlıklarının görev ve
hizmet standartlarının belirleneceği ve nitelikli eleman istihdam edileceği”
belirtilmektedir. Yeni büyükşehir yasası sonrasında kapatılan il özel
idarelerinin yerine kurulan bu yapılar henüz çalışır hale getirilememiştir. İl
Özel İdarelerindeki nitelikli personel de dağılmıştır. Halihazırda işler hale
getirilemeyen bir yapının hizmet
standartlarının nasıl belirleneceği soru işareti oluşturmaktadır. Bu sebeple
özellikle belediyeler dışındaki merkezi hükümetin taşra teşkilatı olan il
müdürlükleri ile merkezi hükümet kurumlarının yatırımlarının büyükşehir
belediyeleri ile sağlıklı biçimde koordine edilemediği görülmektedir.
6 Ay İçinde
Gerçekleştirilecek Reformlar ve Kentsel Çelişkiler
24. Maddede “Bilirkişilik
müessesesi yeniden ele alınarak müstakil bir kanun hazırlanacak, …hakimin yargı
yetkisini bilirkişilerle paylaşmasını önleyecek…” düzenlemeler yapılacağı
belirtilmektedir. Özellikle imar hukukunu ilgilendiren davalarda ve yanlış
planlama konusu davalarda bilirkişilerin çok kritik önemi olabilmektedir. Bunun
belli bir sistematiğe kavuşturulması da çok önemlidir. Ancak, bilirkişilerin
imar ile ilgili uzmanlıkları çok önemli teknik yanlar içerdiğinden sistemin
çözeceğinden çok sorun yaratmamasına çok dikkat edilmesi gerekmektedir. Ayrıca,
hakimlerin bilirkişi gereken yerlerde bilirkişiden yardım almadan karar
almaları olasılığı da başka sorunlu bir duruma işaret etmektedir.
30. Maddede “e-devlet
strateji ve eylem planı hazırlanacağı” belirtilmektedir. Kamu hizmetlerinin
elektronik ortamda sunulması ve sunulma düzeyinin arttırılması tüm Ak Parti
Hükümetlerinde öncelikler arasında gösterilmiştir. Ancak, burada en az mesafe
imar hizmetleri ve kent yönetimine katılım konusunda alınabilmiştir. Yerel
yönetimler ve imar hizmetleri konusuna özel olarak eğilinmesi gerekmektedir.
37. ve 38.
Maddelerde
“Kalkınma Ajanslarının ve Bölge Kalkınma İdarelerinin Yapısı İyileştirilecek”
denilmektedir. Mevcut imar planlama pratiğinde bu birimlerin yapacakları “bölge
kalkınma planları”nın konumu ve yaptırımı çok sorunlu ve etkisizdir. Ayrıca,
yeni büyükşehir belediyesi kanunu sonrasında ortaya çıkacak yetki çatışma ve
çakışmalarının da değerlendirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde yapılacak
düzenlemeler etkisiz kalma riskiyle karşılaşabilir.
41. ve 42. Maddelerde “kalite ve
özerkliği odağına alan yeni bir YÖK kanunu hazırlanacağından” ve “YÖK Kalite
Kurulundan” bahsedilmektedir. Kanunun üniversitelere ilişkin düzenlemeleri yanı
sıra üniversitelerin içinde bulundukları yerellikler, kent ve yerel
yönetimlerle ilişkilerinin de düzenlenmesi gerekmektedir. Onlarca üniversite
bulunan büyük kentlerde yerel yönetimlerin bu üniversitelerle neredeyse hiç ortak
ar-ge ve araştırma yapmaması büyük bir eksikliktir ve yerel kalkınma
süreçlerini kesintiye uğratmaktadır.
48. Maddede “Belediyelere
Kreş açma zorunluluğu getirilmesinden” bahsedilmektedir. Cemevlerinde olduğu gibi, kreşlerin
açılmasında da imar planlarıyla ilişki ve arsa sorunu ile karşılaşılma
olasılığı yüksektir. Yeşil alanlar azaltılarak ya da apartman dairelerinde
sağlıksız kreşlerin açılması konusuna dikkat edilmesi gerekmektedir. Bunun için
konu imar kanunu kapsamında değerlendirilmelidir.
52. Maddede aile
hekimliğine ilişkin genel konular yanı sıra “Aile sağlığı merkezlerinin ve aile
hekimliği uygulamasının fiziki yapılarının iyileştirilmesinden” de
bahsedilmektedir. Burada da cemevleri ve kreşlerle ilgili benzer sorunlarla
karşılaşılması olasılığı yüksektir. Bu sebeple bu konunun da imar kanunu ile
birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
61. Maddede “ Kamuya ait
tatil yeri, kamp ve eğitim tesisi gibi alanların ekonomiye kazandırılması”ndan
bahsedilmektedir. Bu tür tesislerin büyük bir kısmı kıyılarda bulunmaktadır. Bu
tesislerin özel sektör eliyle turizm tesislerine dönüştürülmesi iki önemli
sorunu da beraberinde getirecektir. Birincisi kıyılarda betonlaşmanın artması,
ikincisi de halkın kıyıları kullanımına kısıt gelmesidir. Her iki sorunun da
engellenmesi için kıyılardaki yapılaşmanın denetlenebilmesine uygun bir kent
planlama sürecinin işletilmesi gerekmektedir.
62. Maddede “Büyük Altyapı
Projelerinde ortak karar alma süreçleri”nin geliştirileceği, 69. Maddede de “kanal İstanbul için
yasal düzenleme yapılacağı” ifade edilmektedir. Burada henüz işlerliği
sağlanamamış olan ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılacağı
öngörülen mekansal strateji planlarının ve Bölgesel Gelişme Ulusal
Stratejisinin (BGUS) işlerlik kazanması dikkate alınmalıdır. Aksi takdirde bu
projeler üst ölçek planlardan yoksun olmaları sebebiyle hesap edilemeyecek yeni
sorun alanlarına sebep olabilirler. Kanal İstanbul gibi projelerin planlama
66. Maddede “Perakende
ticaretin ve AVM’lerin düzenlenmesine yönelik ikincil düzenlemeler” yapılacağı
söylenmektedir. Bu konuda daha önce çıkarılan yasa AVM’lerin planlanması, kent
içerisinde konumu ve tasarımı konularında neredeyse hiçbir kural getirmediği
için AVM’ler denetimsiz bir şekilde açılmaya devam etmektedir. Birçok AVM de
batma riski ile karşı karşıyadır. Yeni konut projelerinin içinde de neredeyse
sayısız yeni AVM öngörülmektedir. Bu sürecin ekonomiye zarar verecek bir
noktaya gelmemesi için bu konunun ayrıntılı bir şekilde ele alınması ve imar
kanunu ile ilişkilendirilmesi gerekmektedir.
73. Maddede “Endüstri
Bölgeleri ve Organize Sanayi Bölgelerinde arsa maliyetlerini azaltmak”
vurgulanmaktadır. Bu bölgelerin yönetimleri yerel yönetimlerin denetimi dışında
kendi imar planlarını yapma yetkisine sahiptir. Özellikle de son yıllarda bu
bölgelerin sanayi üretiminden çok arsa rantı elde etmek için kuruldukları
eleştirileri bulunmaktadır. Sağlanacak arsaların gayrimenkul rantı elde etmek
için değil gerçekten sanayi üretimi yapmak için kullanılmasını sağlayacak
önlemler alınmalıdır.
82. Maddede “Kamuda hizmet
binası ediniminin esaslarının belirlenmesi ve etkin bir şekilde uygulanması”
ifade edilmektedir. Son yıllarda özellikle Başkent Ankara’da kamu yapılarının
kiralama yoluyla edinildiği, yapılan kamu binalarında da kente bir estetik
değer katma unsurunun geri planda kaldığı görülmektedir. Bunu engellemek için
tüm kamu binalarının mimarlık yarışmalarıyla elde edilmesi kurala bağlanmalı,
kaynak israfını engellemek için kiralamaya limit konmalıdır.
92. 93. ve 94.
Maddelerde,
su, korunacak doğal ve tarihi değerlere ilişkin olarak varlıklarımızın
korunmasında yetki çatışmalarının önlenmesine yönelik mevzuatın çıkarılacağı
ifade edilmektedir. Bu konudaki yetki çatışmalarını gidermek için aynı zamanda
koruma önceliklerini belirlemek gerekmektedir. Bu ise altı ayda hakkıyla
gerçekleştirilemeyecek kadar zorlu bir konudur. Uzmanların ve üniversitelerin
katılımı ile düzenleyici etki analizleri yapılmasını gerektirir.
95. ve 96.
Maddelerde
büyükşehir belediyesi kanununun gözden geçirileceği, ilçe belediyelerinin kaynaklarının
arttırılacağı belirtilmektedir. Yeni büyükşehir belediyesi kanunu hiç
tartışılmadan çıkarılmış, uygulamada birçok sorun ortaya çıkmıştır. Şimdi bu
hataların düzeltilmesi gerekli ve doğrudur. Ancak, aynı hatanın tekrarlanmaması
için uzmanların görüşü alınarak ve toplumda tartışmaya açılarak gerekli
düzenlemeler yapılmalıdır.
97. Maddede, kentsel dönüşüm
alanları için gayrimenkul sertifikası modelinin hayata geçirileceği
söylenmektedir. Kentsel dönüşüm sürecinde imar haklarının alınıp satılmasına
olanak tanınacaktır. Ancak, bu düzenlemenin imar planı değişikliği ile oluşan
değerden vergi alınması ile birlikte yaşama geçirilmesi imar uygulamalarında
ciddi adaletsizliklerin oluşabileceğine işaret etmektedir. Buna dikkat edilmesi
gerekir.
98. Maddede şehirlerde kişi
başına düşen yeşil alan miktarı arttırılacak denmektedir. Kentlerde yeşil alan
miktarının azalmasına sebep olan kamusal alanların plan değişikliği ile
ticarileşmesinin ve mevcut parkların da rekreasyon alanı adı altında
taşlaştırılmasının önüne geçilmeden bunun gerçekleştirilmesi ciddi zorluklar
içermektedir. Ayrıca, yeşil alan miktarından çok erişilebilirliği, mahalle
parklarının varlığı da çok önemlidir.
1 Yıl İçinde
Gerçekleştirilecek Reformlar ve Kentsel Çelişkiler
113. Maddede “Kamu Personel
Reformu” yapılacağı söylenmektedir. İmar süreçlerinde görev yapan şehir
plancısı, mimar ve mühendislerin iş güvencesinin ortadan kaldırılması söz
konusu olursa, imar planlarının yapımı süreçleri tamamen siyasetin etkisi
altına girme riski ile karşı karşıya kalacaktır ki bunun kentleşme sürecinde
çok olumsuz etkileri olabilir.
115. Maddede “Merkezi ve
yerel yönetimler arasındaki ilişkiler Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartıyla
Uyumlu olarak yeniden düzenlenecektir” denmektedir. Özellikle son günlerde
HDP’nin özyönetim ilanı ile birlikte bu eylem çok kritik ve siyasi bir hal
almıştır. Bu konuda toplumun tüm kesimlerini ve konunun uzmanlarını sürece
dahil eden bir yasa yapım süreci işletilmelidir.
116. Maddede “Yerel
yönetimlerde hesap verilebilirlik mekanizmasının güçlendirilmesi” amacıyla
İçişleri Bakanlığına yerel yönetimlerin hizmet standartlarının denetlenmesi
görevi verilmektedir. Bu ise 155. Maddedeki yerel özerklik düzenlemesi ile
çelişmektedir.
167.
Maddede “Altyapılı arsa geliştirme konusunda yerel yönetimlerin desteklenmesi”
ifade edilmektedir. Ülkemizde kentsel altyapı yatırımlarına harcanan kamu
kaynakları çok verimsiz kullanılmaktadır. Özellikle kentlerin çeperinde ve çok
uzağındaki konut alanlarına altyapı yatırımı yapılması kentlerin denetimsiz
büyümesine sebep olan faktörler arasındadır. Altyapı yatırımlarının mutlak
surette planlama ile eşgüdümlü yapılması gerekmektedir.
169. Maddede “Şehirlerde
kamu arazilerinin daha aktif kullanılmasının” sağlanacağı belirtilmektedir.
Mevcut durumda kamu idareleri kamu arazilerini satma eğiliminde olduğu için
kentlerdeki kamusal alanlar azalmakta, kamulaştırma maliyetleri artmaktadır. Bu
maddenin bu eğilimi hızlandırabileceği düşünülmektedir.
172. Maddede “Kentsel
dönüşüm alanları, kentsel mimarlık, afet yönetimi, Türkiye coğrafi bilgi
stratejisi” konularında strateji belgeleri hazırlanacağı ifade edilmektedir.
Kısa ve orta vadede yapılması düşünülen birçok eylemin sonrasında bu strateji
belgelerinin hazırlanması çok sorunludur. Önce strateji hazırlanıp sonra eyleme
geçilmesi daha anlamlı olacaktır. Strateji hazırlanıp hayata geçirildiğinde
bazı konularda geri dönüşü olmayan noktaya gelinmiş olabilir.
64.
Hükümet Programının 2016 Yılı Eylem Planı, birçok açıdan kentsel uygulama ve stratejilerde
kendi içerisinde önemli çelişkiler taşımaktadır. Bunların başında; stratejinin
eylemden sonra yapılması, çok derin ve kapsamlı etkileri olabilecek gayrimenkul
sertifikası gibi bazı uygulamaların aceleci biçimde uygulamaya sokulması ve
diğer alanlarda yapılan bazı düzenlemelerin kentsel alana etkilerinin göz ardı
edilmesi gelmektedir. Nitekim hem eylem planındaki maddeler içerisindeki
zorluklar hem de görev süresinin kısalığı sebebiyle Davutoğlu Hükümetinin eylem
planının kentler ve yerel yönetimlere ilişkin maddelerinin büyük oranda
uygulanamadığı görülmektedir.
Davutoğlu
Hükümetinin kentler konusundaki eylem planı aslında Türkiye’de kentsel
politikaların geldiği noktayı da işaret etmektedir. Bir yandan siyasi alanda
inşa edilen, romantik bir söylem olarak, sosyo-ekonomik ve mekansal veri ve
gerçeklerle irtibatı kurulmadan ifade edilen “medeniyetler ve şehirler” tezi
gibi unsurlara dayandırılan ama bir yanıyla bu tezle uygulama ölçeğinde
neredeyse hiç ilişkilendirilmeden teknik birer unsur olarak projelendirilen ve
güncel sermaye süreçlerine dayanan uygulamalar bir arada var olmakta ve çeşitli
eklektik biçimler alarak politika belgelerine yansımaktadır. Gerçek dünyada bu
eylemlerin sonuçları ortaya çıkmaya başladığındaysa üretilen söylemin yarattığı
“polyannacılık” etkisiyle muhafazakarlık adına yaratıcı yıkım başlatan
modernist tavra hiçbir eleştirel tavır ortaya çıkmamaktadır. Bu söylemlerin
sıklıkla atıfta bulunduğu Turgut Cansever gibi bilge mimarların eserlerine dahi
saygısı bulunmayan bir uygulama pervasızlığı giderek yaygınlaşmaktadır. Bu
pervasızlığın ve hoyratlığın son dönem örneklerini iyi anlayabilmek ve ortaya
koyabilmek için politika belgelerinin ayrıntılı analizlerine daha fazla önem
verilmesi gerektiği açık.
2 yorum:
Sayin Sahin,
Yazinizin basinda belirttiginiz gibi Turkiyede merkeziyetci bir yonetim anlayisi vardir. Bana gore merkezi yonetim de yerel yonetimlerde uygulama konusunda zorluklar yasamakdadir. Engellerin birincil kaynagi decentralization/ Adem-i Merkeziyetciligin olmamasidir. Bu karmasa hukumetlerden daha cok yerel yonetimleri zor duruma sokmaktadir.
Osmanli ve Selcuklu agirlikli soylemler konjectureldir diye dusunuyorum. Iktidarlarin degismesi yeni bir algi olusturabilir. Soylediginiz gibi siyasi soylem kensel alandaki politikalari belirlemektedir.
Siyasetin finansmaninda gayrimenkul rantlarinin kullanilmasi yasal olmayan bir finans kaynagidir ve bu konu hakkinda yargi organlarinin harekete gecmemesi, yargi erkinin bagimsiz ve islevsel olmadigi anlaminada gelebilir.
Ibadethaneden kasit cami, mesjit ise bunlar ibadethanelerden birkac tanesidir. Bu da gayri muslim yada mehzhepsel farkliliklarin sehirlerde yer bulamadiklari anlamina gelebilir.
Universitelerle arastirma noktasinda isbirligi yapilamamasi merkeziyetcik ve hantal burokrasi ile alakali oldugunu dusunuyorum. Uzun suren bekleme sureleri daha kolay yontem olan ihale yontemini on plana cikarmaktadir.
HDP nin yapmis oldugu ozyonetim cagrisi yada Avrupa Yerel Yonetimler Ozerklik Sarti Turkiye Cumhuriyetinin uniter bir devlet olmasi sebebiyle anayasaya aykiridir. Kanunlardan ziyade anayasada bu konuda degisiklik teklif edilebilir, lakin baskanlik konusunun hararetli bir sekilde tartisildigi siyasal bir ortamda, gucu merkezde toplamaya calismak bu konuyla alakali gorusmeleri sonucsuz birakacaktir.
Muhafazakarlik adina yaratici yikim tabirine rant'ida eklemek yerinde olacaktir.
Genel olarak yerel yonetimlere bolgeleme yapma ve bu bolgelerede faliyet amacina uygun kullanimi saglayici tedbirler alinarak, mega projeler disinda yerel yonetimlerin ozerkligi arttirilmalidir.
Saygilarla,
--
Ridvan Kirimli, MUP
The President of Turkish Student Association (TSA)
GRADUATE RESEARCH ASSISTANCE/Researcher
Ph.D. Student -Urban Planning and Public Policy
College of Architecture, Planning and Public Affairs
The University of Texas at Arlington
+1-832-518-6128
Sayin Sahin,
Yazinizin basinda belirttiginiz gibi Turkiyede merkeziyetci bir yonetim anlayisi vardir. Bana gore merkezi yonetim de yerel yonetimlerde uygulama konusunda zorluklar yasamakdadir. Engellerin birincil kaynagi decentralization/ Adem-i Merkeziyetciligin olmamasidir. Bu karmasa hukumetlerden daha cok yerel yonetimleri zor duruma sokmaktadir.
Osmanli ve Selcuklu agirlikli soylemler konjectureldir diye dusunuyorum. Iktidarlarin degismesi yeni bir algi olusturabilir. Soylediginiz gibi siyasi soylem kensel alandaki politikalari belirlemektedir.
Siyasetin finansmaninda gayrimenkul rantlarinin kullanilmasi yasal olmayan bir finans kaynagidir ve bu konu hakkinda yargi organlarinin harekete gecmemesi, yargi erkinin bagimsiz ve islevsel olmadigi anlaminada gelebilir.
Ibadethaneden kasit cami, mesjit ise bunlar ibadethanelerden birkac tanesidir. Bu da gayri muslim yada mehzhepsel farkliliklarin sehirlerde yer bulamadiklari anlamina gelebilir.
Universitelerle arastirma noktasinda isbirligi yapilamamasi merkeziyetcik ve hantal burokrasi ile alakali oldugunu dusunuyorum. Uzun suren bekleme sureleri daha kolay yontem olan ihale yontemini on plana cikarmaktadir.
HDP nin yapmis oldugu ozyonetim cagrisi yada Avrupa Yerel Yonetimler Ozerklik Sarti Turkiye Cumhuriyetinin uniter bir devlet olmasi sebebiyle anayasaya aykiridir. Kanunlardan ziyade anayasada bu konuda degisiklik teklif edilebilir, lakin baskanlik konusunun hararetli bir sekilde tartisildigi siyasal bir ortamda, gucu merkezde toplamaya calismak bu konuyla alakali gorusmeleri sonucsuz birakacaktir.
Muhafazakarlik adina yaratici yikim tabirine rant'ida eklemek yerinde olacaktir.
Genel olarak yerel yonetimlere bolgeleme yapma ve bu bolgelerede faliyet amacina uygun kullanimi saglayici tedbirler alinarak, mega projeler disinda yerel yonetimlerin ozerkligi arttirilmalidir.
Saygilarla,
--
Ridvan Kirimli, MUP
The President of Turkish Student Association (TSA)
GRADUATE RESEARCH ASSISTANCE/Researcher
Ph.D. Student -Urban Planning and Public Policy
College of Architecture, Planning and Public Affairs
The University of Texas at Arlington
+1-832-518-6128
Yorum Gönder