Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

24 Haziran 2016 Cuma

DAVUTOĞLUNUN KENTSEL ÇELİŞKİLERİ



Günümüz dünyasında, kentlere ve kentsel alanlara ilişkin devlet ve hükümet politikaları hükümet programlarının çok önemli bir kısmını oluşturuyor. Bu durum iki açıdan önemli çelişkiler yaratmakta. Birinci olarak merkeziyetçiliğin ve tekçiliğin ağır bastığı hükümet geleneklerinde, kentlere ilişkin politika ve projeleri hakkıyla uygulayabilmek konusunda ciddi zorluklar bulunuyor. İkinci olarak kentlere ilişkin politikaların uygulanması, kalkınma, ekonomi, konut gibi diğer bazı önemli kamu politikası alanlarında önemli dolaylı değişikliklere yola açacağından ciddi siyasi sonuçlar ve maliyetler oluşturmakta. Bu sebeple, hükümetler kentlere ilişkin politikaları uygulama konusunda ciddi zorluk ve engellerle karşılaşmaktadır. Bu engeller, merkezi hükümet düzeyindeki siyaseti ve ülke kalkınmasını derinden etkileme potansiyeline sahiptir. Kuşkusuz hükümetler de bunun farkında. Bu sebeple kentlere ilişkin politikalara eşlik eden bir de söylem inşa edilmesi gündeme gelmektedir. Bu söylem inşasında, kentsel mekâna yeni anlamlar atfedilmesi, bu anlamların yapılanları kitleler tarafından beklenen şekilde algılanmasını sağlanması hedeflenmektedir. Son dönemde eski Osmanlı coğrafyasındaki şehirler ve medeniyet kavramı etrafında örülen böylesi bir söylem ve estetik alanda Osmalı ve Selçuklu ağırlıklı yönelim bu algının oluşumunda önemli bir yere sahip. Ne ki, bu söylem, uygulanan kentsel politikaların yapısal sorunlarını çözmüyor, hatta yapılanlarla söylem sıklıkla ve açık bir şekilde çelişiyor. Ama söylemin meşrulaştırıcı gücü belli bir siyasi dönem sürdükçe söylemin de arka planda etkisini sürdürmesini sağlıyor.

64. Davutoğlu ve 65. Yıldırım Hükümetlerinin Eylem Planları incelendiğinde özellikle yerel yönetimlere, kentlere ve kentsel alanlara ilişkin birçok kısa, orta ve uzun vadeli eylemin tanımlandığı görülmekteydi. Davutoğlu’nun da Başbakanlığı döneminde özel olarak kentleşme sürecindeki yanlışlara ve şehir kültürünün önemine işaret ettiği bilinmektedir. Ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümetlerinin geçmişi ve Türkiye’nin kentleşme süreci dikkate alındığında bu eylemlerin tamamına yakınının gerçekleştirilmesi konusunda önemli engeller ve ciddi çelişkiler bulunduğu görülmektedir. Davutoğlu’nun kısa Başbakanlık süresi dikkate alındığında belki bu çelişkilerin çok da önemli olmayacağı düşünülebilir. Ancak, hem Davutoğlu’nun görevden ayrılışının hemen sonrasında “Medeniyetler ve Şehirler” adlı kitabının yayımlanması hem de Binali Yıldırım Hükümetinin en azından kentsel konular açısından çok büyük oranda Davutoğlunun Hükümet Programının izlerini taşıması bu çelişkilerin ortaya konmasını önemli hale getiriyor. Çünkü Türkiye’de sağ iktidarların gelenekleri düşünüldüğünde Davutoğlunun medeniyetler ve şehirler eksenindeki tanımlarının daha bir süre daha kentsel politikalara meşruiyet kazandırmak için kullanılabileceğin söylenebilir. Bu amaçla, kentlerle doğrudan yahut dolaylı olarak ilgili olarak son dönem hükümet programlarını derinlemesine ele alınması gerekiyor. Henüz 65. Hükümet ayrıntılı bir eylem planı yayımlamadığı için ve de 65. Hükümet Programı büyük oranda kentler ve yerel yönetimler konularında Davutoğlu Hükümetinin önceliklerini devam ettiriyor göründüğünden öncelikle Davutoğlu Hükümetinin Eylem Planının bir değerlendirmesi yapılabilir.

64. Hükümet (Davutoğlu) Programının Kentsel Konular Açısından Değerlendirilmesi

3 Ay İçinde Gerçekleştirilecek Reformlar ve Kentsel Çelişkiler

2. maddede “Her türlü mevzuat düzenlemelerinde Düzenleyici Etki Analizi (DEA)” uygulaması için gerekli tedbirlerin alınacağı söylenmektedir. Düzenleyici Etki Analizi, yasaların yürürlüğe girmeden önce etkilerinin analiz edilmesini gerektiren önemli bir çalışmadır. Ancak, özellikle yerel yönetimleri ve kentleri ilgilendiren 6306 Sayılı Afet Riskli Alanlarda Dönüşüm, yani kentsel dönüşüm yasası ya da 6360 Sayılı Yeni Büyükşehir Yasası gibi birçok yasa için bu tür bir etki analiz yapılmamıştır. Programda belirtilen kentlere ilişkin birçok yasal düzenlemede bu etki analizinin yapılması gerekecektir. Oysa yine kentlere ilişkin düzenlemelerin hızla çıkarılması gerektiği söylenmektedir. Bu durum düzenleyici etki analizinin kentlere ilişkin nasıl yapılacağı konusunda soru işaretleri yaratmaktadır.

3. Maddede “Siyasi Etik Kanunu çıkarılacak”, 4. Maddede de “Siyasetin Finansmanının şeffaflığı sağlanacak” denmektedir. Türkiye’de siyasetin finansmanında gayrimenkul rantlarının ve imar planı değişikliklerinin çok önemli bir yerinin olduğu bilinmektedir. Siyasi etik ve siyasetin finansmanına ilişkin yasal düzenlemelerin imarla ve yerel yönetimlerle ilgili düzenlemelerle ilişkilendirilmesi gerekmektedir. Bu ilişkilendirmenin de düzenleyici etki analizi kullanılarak yapılması gerekmektedir. Bunun üç ay içinde nasıl yapılacağı önemli bir soru işaretidir.

5. Maddede imar planı değişiklikleri sonucunda ortaya çıkan değer artışlarından kamu tarafından pay alınması uygulamasına geçileceği ifade edilmektedir. Neredeyse daha önceki hükümet politikalarının tamamı inşaat sektörünü motor olarak kullanan politikalara dayalıyken bu uygulamanın makro ve mikro ölçekte ne tür sonuçlar yaratacağını kestirmek çok güçtür. Daha önceki dönemde inşaat sektörünü derinden etkileyecek faiz oranları üzerinden Cumhurbaşkanı ile Merkez Bankası ve Ali Babacan arasındaki gerilimin bir benzerinin de bu konuda yaşanması olasıdır. Ayrıca, mevcut yapıda belediyelere bağış ya da gayrimeşru yollardan imar planı değişiklikleri karşılığında pay alındığı konusunda tartışmalar bulunmaktadır. Bu durumun yasallaşmasının yanlış imar planı değişikliklerini de yasallaştıracağı ve imar yoğunluklarını arttıracağı çekincesi ifade edilmektedir. Yine bu da bir düzenleyici etki analizi konusudur.

6. Maddede geleneksel irfan merkezleri ve cemevlerine hukuki statü tanınacağı ve gerekli mevzuat değişikliklerinin yapılacağı belirtilmektedir. İmar Kanununa göre cami ve ibadet alanlarının yerleri imar planlarında ayrılmaktadır. Bu ayrılan arsalar da tüm bölge halkından kesilen arsa payları ile ücretsiz olarak sağlanmaktadır. Cemevleri için arsanın nasıl sağlanacağı konusu sorunludur. Ayrıca, yapılaşmasını tamamlamış alanlarda cemevlerine nasıl yer bulunacağı konusu da önemli bir soru işaretidir.

13. Maddede, “alt işverenlik çerçevesinde asıl işlerde çalışanların kamuda istihdam edilmesine yönelik düzenleme yapılacağı” belirtilmektedir. Bu konuda özellikle belediyelerin ihale ile taşerona verdikleri işlerde çalışanların kadroya geçirilmesi gündeme gelmektedir. Bir yandan belediyelere norm kadro ile çalışan sınırı konmasıyla taşeron çalışanların kadroya alınması konusunun bir arada nasıl bağdaştırılacağı önemli bir soru işaretidir. Burada belediyelerin kurumsal yapılarında ve çalışan profilinde önemli sorunlar çıkma olasılığı bulunmaktadır.

18. Maddede “İllerde Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlıklarının görev ve hizmet standartlarının belirleneceği ve nitelikli eleman istihdam edileceği” belirtilmektedir. Yeni büyükşehir yasası sonrasında kapatılan il özel idarelerinin yerine kurulan bu yapılar henüz çalışır hale getirilememiştir. İl Özel İdarelerindeki nitelikli personel de dağılmıştır. Halihazırda işler hale getirilemeyen bir  yapının hizmet standartlarının nasıl belirleneceği soru işareti oluşturmaktadır. Bu sebeple özellikle belediyeler dışındaki merkezi hükümetin taşra teşkilatı olan il müdürlükleri ile merkezi hükümet kurumlarının yatırımlarının büyükşehir belediyeleri ile sağlıklı biçimde koordine edilemediği görülmektedir.

6 Ay İçinde Gerçekleştirilecek Reformlar ve Kentsel Çelişkiler

24. Maddede “Bilirkişilik müessesesi yeniden ele alınarak müstakil bir kanun hazırlanacak, …hakimin yargı yetkisini bilirkişilerle paylaşmasını önleyecek…” düzenlemeler yapılacağı belirtilmektedir. Özellikle imar hukukunu ilgilendiren davalarda ve yanlış planlama konusu davalarda bilirkişilerin çok kritik önemi olabilmektedir. Bunun belli bir sistematiğe kavuşturulması da çok önemlidir. Ancak, bilirkişilerin imar ile ilgili uzmanlıkları çok önemli teknik yanlar içerdiğinden sistemin çözeceğinden çok sorun yaratmamasına çok dikkat edilmesi gerekmektedir. Ayrıca, hakimlerin bilirkişi gereken yerlerde bilirkişiden yardım almadan karar almaları olasılığı da başka sorunlu bir duruma işaret etmektedir.

30. Maddede “e-devlet strateji ve eylem planı hazırlanacağı” belirtilmektedir. Kamu hizmetlerinin elektronik ortamda sunulması ve sunulma düzeyinin arttırılması tüm Ak Parti Hükümetlerinde öncelikler arasında gösterilmiştir. Ancak, burada en az mesafe imar hizmetleri ve kent yönetimine katılım konusunda alınabilmiştir. Yerel yönetimler ve imar hizmetleri konusuna özel olarak eğilinmesi gerekmektedir.

37. ve 38. Maddelerde “Kalkınma Ajanslarının ve Bölge Kalkınma İdarelerinin Yapısı İyileştirilecek” denilmektedir. Mevcut imar planlama pratiğinde bu birimlerin yapacakları “bölge kalkınma planları”nın konumu ve yaptırımı çok sorunlu ve etkisizdir. Ayrıca, yeni büyükşehir belediyesi kanunu sonrasında ortaya çıkacak yetki çatışma ve çakışmalarının da değerlendirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde yapılacak düzenlemeler etkisiz kalma riskiyle karşılaşabilir.

41. ve 42. Maddelerde “kalite ve özerkliği odağına alan yeni bir YÖK kanunu hazırlanacağından” ve “YÖK Kalite Kurulundan” bahsedilmektedir. Kanunun üniversitelere ilişkin düzenlemeleri yanı sıra üniversitelerin içinde bulundukları yerellikler, kent ve yerel yönetimlerle ilişkilerinin de düzenlenmesi gerekmektedir. Onlarca üniversite bulunan büyük kentlerde yerel yönetimlerin bu üniversitelerle neredeyse hiç ortak ar-ge ve araştırma yapmaması büyük bir eksikliktir ve yerel kalkınma süreçlerini kesintiye uğratmaktadır.

48. Maddede “Belediyelere Kreş açma zorunluluğu getirilmesinden” bahsedilmektedir.  Cemevlerinde olduğu gibi, kreşlerin açılmasında da imar planlarıyla ilişki ve arsa sorunu ile karşılaşılma olasılığı yüksektir. Yeşil alanlar azaltılarak ya da apartman dairelerinde sağlıksız kreşlerin açılması konusuna dikkat edilmesi gerekmektedir. Bunun için konu imar kanunu kapsamında değerlendirilmelidir.

52. Maddede aile hekimliğine ilişkin genel konular yanı sıra “Aile sağlığı merkezlerinin ve aile hekimliği uygulamasının fiziki yapılarının iyileştirilmesinden” de bahsedilmektedir. Burada da cemevleri ve kreşlerle ilgili benzer sorunlarla karşılaşılması olasılığı yüksektir. Bu sebeple bu konunun da imar kanunu ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.

61. Maddede “ Kamuya ait tatil yeri, kamp ve eğitim tesisi gibi alanların ekonomiye kazandırılması”ndan bahsedilmektedir. Bu tür tesislerin büyük bir kısmı kıyılarda bulunmaktadır. Bu tesislerin özel sektör eliyle turizm tesislerine dönüştürülmesi iki önemli sorunu da beraberinde getirecektir. Birincisi kıyılarda betonlaşmanın artması, ikincisi de halkın kıyıları kullanımına kısıt gelmesidir. Her iki sorunun da engellenmesi için kıyılardaki yapılaşmanın denetlenebilmesine uygun bir kent planlama sürecinin işletilmesi gerekmektedir.

62. Maddede “Büyük Altyapı Projelerinde ortak karar alma süreçleri”nin geliştirileceği, 69. Maddede de “kanal İstanbul için yasal düzenleme yapılacağı” ifade edilmektedir. Burada henüz işlerliği sağlanamamış olan ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılacağı öngörülen mekansal strateji planlarının ve Bölgesel Gelişme Ulusal Stratejisinin (BGUS) işlerlik kazanması dikkate alınmalıdır. Aksi takdirde bu projeler üst ölçek planlardan yoksun olmaları sebebiyle hesap edilemeyecek yeni sorun alanlarına sebep olabilirler. Kanal İstanbul gibi projelerin planlama

66. Maddede “Perakende ticaretin ve AVM’lerin düzenlenmesine yönelik ikincil düzenlemeler” yapılacağı söylenmektedir. Bu konuda daha önce çıkarılan yasa AVM’lerin planlanması, kent içerisinde konumu ve tasarımı konularında neredeyse hiçbir kural getirmediği için AVM’ler denetimsiz bir şekilde açılmaya devam etmektedir. Birçok AVM de batma riski ile karşı karşıyadır. Yeni konut projelerinin içinde de neredeyse sayısız yeni AVM öngörülmektedir. Bu sürecin ekonomiye zarar verecek bir noktaya gelmemesi için bu konunun ayrıntılı bir şekilde ele alınması ve imar kanunu ile ilişkilendirilmesi gerekmektedir.

73. Maddede “Endüstri Bölgeleri ve Organize Sanayi Bölgelerinde arsa maliyetlerini azaltmak” vurgulanmaktadır. Bu bölgelerin yönetimleri yerel yönetimlerin denetimi dışında kendi imar planlarını yapma yetkisine sahiptir. Özellikle de son yıllarda bu bölgelerin sanayi üretiminden çok arsa rantı elde etmek için kuruldukları eleştirileri bulunmaktadır. Sağlanacak arsaların gayrimenkul rantı elde etmek için değil gerçekten sanayi üretimi yapmak için kullanılmasını sağlayacak önlemler alınmalıdır.

82. Maddede “Kamuda hizmet binası ediniminin esaslarının belirlenmesi ve etkin bir şekilde uygulanması” ifade edilmektedir. Son yıllarda özellikle Başkent Ankara’da kamu yapılarının kiralama yoluyla edinildiği, yapılan kamu binalarında da kente bir estetik değer katma unsurunun geri planda kaldığı görülmektedir. Bunu engellemek için tüm kamu binalarının mimarlık yarışmalarıyla elde edilmesi kurala bağlanmalı, kaynak israfını engellemek için kiralamaya limit konmalıdır.

92. 93. ve 94. Maddelerde, su, korunacak doğal ve tarihi değerlere ilişkin olarak varlıklarımızın korunmasında yetki çatışmalarının önlenmesine yönelik mevzuatın çıkarılacağı ifade edilmektedir. Bu konudaki yetki çatışmalarını gidermek için aynı zamanda koruma önceliklerini belirlemek gerekmektedir. Bu ise altı ayda hakkıyla gerçekleştirilemeyecek kadar zorlu bir konudur. Uzmanların ve üniversitelerin katılımı ile düzenleyici etki analizleri yapılmasını gerektirir.

95. ve 96. Maddelerde büyükşehir belediyesi kanununun gözden geçirileceği, ilçe belediyelerinin kaynaklarının arttırılacağı belirtilmektedir. Yeni büyükşehir belediyesi kanunu hiç tartışılmadan çıkarılmış, uygulamada birçok sorun ortaya çıkmıştır. Şimdi bu hataların düzeltilmesi gerekli ve doğrudur. Ancak, aynı hatanın tekrarlanmaması için uzmanların görüşü alınarak ve toplumda tartışmaya açılarak gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

97. Maddede, kentsel dönüşüm alanları için gayrimenkul sertifikası modelinin hayata geçirileceği söylenmektedir. Kentsel dönüşüm sürecinde imar haklarının alınıp satılmasına olanak tanınacaktır. Ancak, bu düzenlemenin imar planı değişikliği ile oluşan değerden vergi alınması ile birlikte yaşama geçirilmesi imar uygulamalarında ciddi adaletsizliklerin oluşabileceğine işaret etmektedir. Buna dikkat edilmesi gerekir.

98. Maddede şehirlerde kişi başına düşen yeşil alan miktarı arttırılacak denmektedir. Kentlerde yeşil alan miktarının azalmasına sebep olan kamusal alanların plan değişikliği ile ticarileşmesinin ve mevcut parkların da rekreasyon alanı adı altında taşlaştırılmasının önüne geçilmeden bunun gerçekleştirilmesi ciddi zorluklar içermektedir. Ayrıca, yeşil alan miktarından çok erişilebilirliği, mahalle parklarının varlığı da çok önemlidir.

1 Yıl İçinde Gerçekleştirilecek Reformlar ve Kentsel Çelişkiler

113. Maddede “Kamu Personel Reformu” yapılacağı söylenmektedir. İmar süreçlerinde görev yapan şehir plancısı, mimar ve mühendislerin iş güvencesinin ortadan kaldırılması söz konusu olursa, imar planlarının yapımı süreçleri tamamen siyasetin etkisi altına girme riski ile karşı karşıya kalacaktır ki bunun kentleşme sürecinde çok olumsuz etkileri olabilir.

115. Maddede “Merkezi ve yerel yönetimler arasındaki ilişkiler Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartıyla Uyumlu olarak yeniden düzenlenecektir” denmektedir. Özellikle son günlerde HDP’nin özyönetim ilanı ile birlikte bu eylem çok kritik ve siyasi bir hal almıştır. Bu konuda toplumun tüm kesimlerini ve konunun uzmanlarını sürece dahil eden bir yasa yapım süreci işletilmelidir.

116. Maddede “Yerel yönetimlerde hesap verilebilirlik mekanizmasının güçlendirilmesi” amacıyla İçişleri Bakanlığına yerel yönetimlerin hizmet standartlarının denetlenmesi görevi verilmektedir. Bu ise 155. Maddedeki yerel özerklik düzenlemesi ile çelişmektedir.

167. Maddede “Altyapılı arsa geliştirme konusunda yerel yönetimlerin desteklenmesi” ifade edilmektedir. Ülkemizde kentsel altyapı yatırımlarına harcanan kamu kaynakları çok verimsiz kullanılmaktadır. Özellikle kentlerin çeperinde ve çok uzağındaki konut alanlarına altyapı yatırımı yapılması kentlerin denetimsiz büyümesine sebep olan faktörler arasındadır. Altyapı yatırımlarının mutlak surette planlama ile eşgüdümlü yapılması gerekmektedir.

169. Maddede “Şehirlerde kamu arazilerinin daha aktif kullanılmasının” sağlanacağı belirtilmektedir. Mevcut durumda kamu idareleri kamu arazilerini satma eğiliminde olduğu için kentlerdeki kamusal alanlar azalmakta, kamulaştırma maliyetleri artmaktadır. Bu maddenin bu eğilimi hızlandırabileceği düşünülmektedir.

172. Maddede “Kentsel dönüşüm alanları, kentsel mimarlık, afet yönetimi, Türkiye coğrafi bilgi stratejisi” konularında strateji belgeleri hazırlanacağı ifade edilmektedir. Kısa ve orta vadede yapılması düşünülen birçok eylemin sonrasında bu strateji belgelerinin hazırlanması çok sorunludur. Önce strateji hazırlanıp sonra eyleme geçilmesi daha anlamlı olacaktır. Strateji hazırlanıp hayata geçirildiğinde bazı konularda geri dönüşü olmayan noktaya gelinmiş olabilir.

64. Hükümet Programının 2016 Yılı Eylem Planı, birçok açıdan kentsel uygulama ve stratejilerde kendi içerisinde önemli çelişkiler taşımaktadır. Bunların başında; stratejinin eylemden sonra yapılması, çok derin ve kapsamlı etkileri olabilecek gayrimenkul sertifikası gibi bazı uygulamaların aceleci biçimde uygulamaya sokulması ve diğer alanlarda yapılan bazı düzenlemelerin kentsel alana etkilerinin göz ardı edilmesi gelmektedir. Nitekim hem eylem planındaki maddeler içerisindeki zorluklar hem de görev süresinin kısalığı sebebiyle Davutoğlu Hükümetinin eylem planının kentler ve yerel yönetimlere ilişkin maddelerinin büyük oranda uygulanamadığı görülmektedir.


Davutoğlu Hükümetinin kentler konusundaki eylem planı aslında Türkiye’de kentsel politikaların geldiği noktayı da işaret etmektedir. Bir yandan siyasi alanda inşa edilen, romantik bir söylem olarak, sosyo-ekonomik ve mekansal veri ve gerçeklerle irtibatı kurulmadan ifade edilen “medeniyetler ve şehirler” tezi gibi unsurlara dayandırılan ama bir yanıyla bu tezle uygulama ölçeğinde neredeyse hiç ilişkilendirilmeden teknik birer unsur olarak projelendirilen ve güncel sermaye süreçlerine dayanan uygulamalar bir arada var olmakta ve çeşitli eklektik biçimler alarak politika belgelerine yansımaktadır. Gerçek dünyada bu eylemlerin sonuçları ortaya çıkmaya başladığındaysa üretilen söylemin yarattığı “polyannacılık” etkisiyle muhafazakarlık adına yaratıcı yıkım başlatan modernist tavra hiçbir eleştirel tavır ortaya çıkmamaktadır. Bu söylemlerin sıklıkla atıfta bulunduğu Turgut Cansever gibi bilge mimarların eserlerine dahi saygısı bulunmayan bir uygulama pervasızlığı giderek yaygınlaşmaktadır. Bu pervasızlığın ve hoyratlığın son dönem örneklerini iyi anlayabilmek ve ortaya koyabilmek için politika belgelerinin ayrıntılı analizlerine daha fazla önem verilmesi gerektiği açık. 

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Sayin Sahin,

Yazinizin basinda belirttiginiz gibi Turkiyede merkeziyetci bir yonetim anlayisi vardir. Bana gore merkezi yonetim de yerel yonetimlerde uygulama konusunda zorluklar yasamakdadir. Engellerin birincil kaynagi decentralization/ Adem-i Merkeziyetciligin olmamasidir. Bu karmasa hukumetlerden daha cok yerel yonetimleri zor duruma sokmaktadir.

Osmanli ve Selcuklu agirlikli soylemler konjectureldir diye dusunuyorum. Iktidarlarin degismesi yeni bir algi olusturabilir. Soylediginiz gibi siyasi soylem kensel alandaki politikalari belirlemektedir.

Siyasetin finansmaninda gayrimenkul rantlarinin kullanilmasi yasal olmayan bir finans kaynagidir ve bu konu hakkinda yargi organlarinin harekete gecmemesi, yargi erkinin bagimsiz ve islevsel olmadigi anlaminada gelebilir.

Ibadethaneden kasit cami, mesjit ise bunlar ibadethanelerden birkac tanesidir. Bu da gayri muslim yada mehzhepsel farkliliklarin sehirlerde yer bulamadiklari anlamina gelebilir.

Universitelerle arastirma noktasinda isbirligi yapilamamasi merkeziyetcik ve hantal burokrasi ile alakali oldugunu dusunuyorum. Uzun suren bekleme sureleri daha kolay yontem olan ihale yontemini on plana cikarmaktadir.

HDP nin yapmis oldugu ozyonetim cagrisi yada Avrupa Yerel Yonetimler Ozerklik Sarti Turkiye Cumhuriyetinin uniter bir devlet olmasi sebebiyle anayasaya aykiridir. Kanunlardan ziyade anayasada bu konuda degisiklik teklif edilebilir, lakin baskanlik konusunun hararetli bir sekilde tartisildigi siyasal bir ortamda, gucu merkezde toplamaya calismak bu konuyla alakali gorusmeleri sonucsuz birakacaktir.

Muhafazakarlik adina yaratici yikim tabirine rant'ida eklemek yerinde olacaktir.

Genel olarak yerel yonetimlere bolgeleme yapma ve bu bolgelerede faliyet amacina uygun kullanimi saglayici tedbirler alinarak, mega projeler disinda yerel yonetimlerin ozerkligi arttirilmalidir.

Saygilarla,

--
Ridvan Kirimli, MUP
The President of Turkish Student Association (TSA)
GRADUATE RESEARCH ASSISTANCE/Researcher
Ph.D. Student -Urban Planning and Public Policy
College of Architecture, Planning and Public Affairs
The University of Texas at Arlington
+1-832-518-6128

Adsız dedi ki...

Sayin Sahin,

Yazinizin basinda belirttiginiz gibi Turkiyede merkeziyetci bir yonetim anlayisi vardir. Bana gore merkezi yonetim de yerel yonetimlerde uygulama konusunda zorluklar yasamakdadir. Engellerin birincil kaynagi decentralization/ Adem-i Merkeziyetciligin olmamasidir. Bu karmasa hukumetlerden daha cok yerel yonetimleri zor duruma sokmaktadir.

Osmanli ve Selcuklu agirlikli soylemler konjectureldir diye dusunuyorum. Iktidarlarin degismesi yeni bir algi olusturabilir. Soylediginiz gibi siyasi soylem kensel alandaki politikalari belirlemektedir.

Siyasetin finansmaninda gayrimenkul rantlarinin kullanilmasi yasal olmayan bir finans kaynagidir ve bu konu hakkinda yargi organlarinin harekete gecmemesi, yargi erkinin bagimsiz ve islevsel olmadigi anlaminada gelebilir.

Ibadethaneden kasit cami, mesjit ise bunlar ibadethanelerden birkac tanesidir. Bu da gayri muslim yada mehzhepsel farkliliklarin sehirlerde yer bulamadiklari anlamina gelebilir.

Universitelerle arastirma noktasinda isbirligi yapilamamasi merkeziyetcik ve hantal burokrasi ile alakali oldugunu dusunuyorum. Uzun suren bekleme sureleri daha kolay yontem olan ihale yontemini on plana cikarmaktadir.

HDP nin yapmis oldugu ozyonetim cagrisi yada Avrupa Yerel Yonetimler Ozerklik Sarti Turkiye Cumhuriyetinin uniter bir devlet olmasi sebebiyle anayasaya aykiridir. Kanunlardan ziyade anayasada bu konuda degisiklik teklif edilebilir, lakin baskanlik konusunun hararetli bir sekilde tartisildigi siyasal bir ortamda, gucu merkezde toplamaya calismak bu konuyla alakali gorusmeleri sonucsuz birakacaktir.

Muhafazakarlik adina yaratici yikim tabirine rant'ida eklemek yerinde olacaktir.

Genel olarak yerel yonetimlere bolgeleme yapma ve bu bolgelerede faliyet amacina uygun kullanimi saglayici tedbirler alinarak, mega projeler disinda yerel yonetimlerin ozerkligi arttirilmalidir.

Saygilarla,

--
Ridvan Kirimli, MUP
The President of Turkish Student Association (TSA)
GRADUATE RESEARCH ASSISTANCE/Researcher
Ph.D. Student -Urban Planning and Public Policy
College of Architecture, Planning and Public Affairs
The University of Texas at Arlington
+1-832-518-6128