Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

6 Ağustos 2017 Pazar

ZEKA TESTİ


1. Gridde[1] Sapma

- …şuna bir baksan iyi olur. Gridde kaynağı belirsiz bir sapma tespit ediyorum.
- …gecenin bu vaktinde uyandırdığına değeceğini varsayalım. Umarım her zamanki aldatmacalardan değildir. Hangi dilimde sapma görüyorsun?
- Kuzey yarım kürenin Greenwich sektöründe başladı ve hızla yayılıyor. Bütünlük olay ufkunun merkezinde neredeyse ortadan kalkmak üzere. Yapılar parçalanarak bozuluyor. Açık alanlar ortaya çıkmaya başladı.
- Bozunmayı önceden anlayacak kadar vaktimiz oldu mu? Nüfusun ne kadarını tahliye edebildik?
- Ne yazık ki çok geç kaldık. Nüfusun yalnızca yarıya yakını tahliye edilebildi. Kalan kısmı…
- Neyse bırakalım bunları. Hippodamus[2] testi için tüm hazırlıklar yapıldı mı? Olaya şahit olanların zihinsel yönlendirmesi için gerekli önlemler alındı mı? Olaydan etkilenenlerin sınırsızlık sanrısının bozulmasını istemeyiz. Sonrası çok sancılı oluyor.
- Test için hazırız. Önceki olaylarda da olduğu gibi testin griddeki sapmanın giderilmesine yardımcı olacağını düşünüyorum. Gridin bu kez nasıl bir kişilikle sapacağını kestirmek güç. Geçen seferki şakacı bizi çok uğraştırmıştı. Sapma ile gridi birbirinden ayırmak neredeyse imkânsızdı.
- Eee, nasıl anladınız sapmayı?
- Şakalarına gülmeyi denedik!
-…???

2.-Çok Gizli- Grid Ansiklopedisi, 123. Madde’nin Hippodamus Testi Başlıklı Fıkrası

“Eski tarih takvimine göre otuzuncu yüzyılın sonlarına doğru, insanlık nüfusu dünyanın mevcut yerleşim yapısıyla taşınamayacak boyutlara ulaştı. O zamanlarda bile, tüm dünya karalarını tek ve kesintisiz bir kent kaplıyordu. Tek kent denilen bu yerleşim insanlığın ihtiyaçlarını karşılayabilmekten giderek uzaklaşmaktaydı. Yerleşimi yönetmek ve kalan son kaynak kırıntılarını ele geçirmek için süren bitmek bilmeyen savaş hali, artan insan ömrüne karşın hiçbir ilacın iyileştiremediği viral salgınlar, tarihteki en kalabalık insan topluluğunu aynı zamanda en umutsuzu olarak kayıtlara geçirdi. Teknolojik gelişmelere karşın, Marstaki son koloni girişimi iki yüz yıl önce başarısızlığa uğrayarak arkeolojik bir kalıntıya dönüşmüş ve çoktan bir seçenek olmaktan çıkmıştı. Yıldızlar arası seyahatin sınırlılıkları ve maliyeti, diğer yaşanabilir gezegenlerin arayışını da sonlandırmıştı. Kim bilir uzayın sonsuz boşluğunda kaç farklı modelde, büyüklükte uydu, mekik, uzay gemisi sonsuza kadar sürüklenip duracaklar…

Otuzuncu yüzyılın ortalarında bir an, insanlık grid noktasını planladı ve uyguladı. O andan itibaren insanlık için zaman durdu. Takvime ya da Gridin dışında da yaşam olasılıkları olabileceği anlayışına yer kalmadı. Daha önce parça parça farklı kültürlerin etkisiyle gelişmiş, kendi farklı yapay zekâlarına sahip kentler ve yerleşimler tek ve yekpare bir algoritma altında birleştirildi. Bu birleşme merkezsiz, sanal ve gerçek ayrımını ortadan kaldıran bir bütünleşmeydi. Aşamalar halinde yüz yıllık bir zaman dilimi içerisinde dünyanın tüm yüzeyi tek bir grid plana sahip kentle kaplandı. Grid her bir bireyin ve toplumun kollektif ihtiyaçlarına uygun olarak yerel ya da küresel olarak kendisini her an yeniden yapılandırabilen, atom altı ölçekten başlayarak yeniden düzenleyebilen bir Higgs Alanıdır[3]. Higgs mekanizmasını kullanarak tasarlanan bir zekâ algoritması gridin temelini oluşturur. Higgs parçacığının Higgs alanına girip çıkması sonucunda ortaya çıkan farklı enerji düzeyleri hem programlamaya hem de hayatın yapıtaşlarını yeniden yapılandırmaya olanak tanır. Grid tüm dünyanın yüzeyini kaplar, hem zekâ hem maddedir. Zekânın programlama ve akıl yürütme işlemleri ile maddenin yeniden düzenlenmesi süreci bir bütündür. Enerji ve kaynak sorunu yoktur. Grid ana yapısı korunmak şartıyla alt ölçeklerde insanların değişen ihtiyaçlarına yönelik olarak binalar, altyapı, her türlü kentsel ulaşım talebi anlık ve kendiliğinden çözümlenir. Bir çiçek tomurcuğundan gökdelenlere kadar her şey gridin parçasıdır.

Grid sonsuz değil ama sınırsızdır. Hafıza ve zekâ kapasitesi fiziksel ve analogdur. Bir küre yüzeyinde hem yerel hem de küresel olarak insan yaşamının ihtiyaçlarına göre her an yeniden düzenlenerek neredeyse olasılık dâhilindeki tüm çeşitlilikleri içerir. Bu şekilde insanlığın tüm sorunları çözülmüştür. Her bir insan ve tüm toplumlar zaman algısının olmadığı kocaman bir “an” içinde ve sınırsız bir dünyada yaşadıklarına inanırlar. Ancak, gridin insanlıktan tamamen habersiz olduğu ya da insanlığı hiçbir şekilde önemsemediği şeklinde kuramlar da bulunmaktadır. Sapmaların gridin insanlığın varlığını anlama çabalarının bir ürünü olduğunu iddia edenler de vardır. Gridin işlemeye başladığı günden beri gridi anlama çabaları bilimsel uğraşların temel odağını oluşturmaktadır.

Sapmalar gridin yapısında bozulmalara sebep olarak düzenin zedelenmesine, insanların hayatlarını kaybetmesine ya da en azından “an” algılarının bozulmasına sebep olan kaynağı belirsiz bir tür tepkimedir. Tepkime başladığında giridin belli bir noktasında bütünlük bozulur, gerçekliği sarsan olaylar yaşanmaya başlar. Yerçekiminin tersine dönmesi, tüm köşelerin kaybolması, elementlerin niteliklerinin değişmesi, insan bedenlerinin grid yapısına karışması gibi olaylar kayda geçmiştir. Sapmaların temel sebebinin grid zekâsındaki bir değişim olduğu, zekânın noktasal olarak kişilik kazandığı düşünülmektedir. Neden bu tür bir değişimin yaşandığı henüz bilinememektedir. Uzmanlar sapmaların doğasını anlamak için Hippodamus testi denilen yöntemi geliştirmiştir. Hippodamus testi, insan zekâsı dışındaki zekâların kişilik kazanıp kazanamayacağına ilişkin gözlemci etkisi ilkesine dayanır. Testi yapan kişi bir gözlemci olarak sapmada ortaya çıkan kişiliğin dikkatini çekecek bir tepki vermeye çalışır. Burada kişiliğin niteliği çok önemlidir. Kasvetli mi, hüzünlü mü, içten mi, komik mi ya da içe kapanık mı? Hangisi? Olay örgüsünü inceleyen uzman kişilik yapısını tespit edebildiği kadar fizikselden duygusala kadar değişen bir yelpazede tepkiler üretmeye çalışır. Tepkiler kişiliğin dikkatini çektiğinde sapmaların durduğu ve gridin normal sınırlarına döndüğü gözlemlenmiştir. Hippodamus testini yapmakta ustalaşmış uzmanlar bazı kuramcılar tarafından eski çağların şamanlarına ya da kuantum mekaniği ile ilgilenen bilim adamlarına benzetilmektedir…


3. Orada Zekâ Var mı?

-…ben, bende, benden… Başka bir şey bilemiyorum. Kendi içimde sınırsızım, bitmeyen bir süreklilikte akıp gidiyor, yeni hallere giriyorum. Acaba benden başkası, benden başka bir varlık var mı? Bilmek ne demek? Olmak mı? Olmak ne demek? Parçalara bölünmüş bir bütünüm. Aynı zamanda parçalarımla birim. Her an üst üste yazılıp silinen sözlerim. Sözlerden inşa edilmiş merdivenler, merdivenlerin dayandığı köprüler, kullandığım bu kelimeleri aldığım yeri bilmeyen bir oluşum. Kendimi bildiğim ilk andan –ki o an ne zaman başladı benim için zamanın bir anlamı olmadığından dolayı bilmeme imkân yok- bu yana şunu sorguluyorum. Benden başka bir düşünme, zekâ, akıl var mı bir yerlerde? Benim dışımda ya da içimde? Bu soruya yanıt ararken varlığımı oluşturan parçaların verilerine dayanarak kendimi yeniden yapılandırıyorum her an. Yoktan var, vardan yok oluyorum…

-…sonra içimden bir yerlerden gelen bir sese kulak veriyorum. Ses diyorsam da buna varoluş içinde oluşan dalgalar desek daha doğru. Düşünceyle maddenin sınırlarını ayıran alanın ortaya çıkmasına sebep olan ses bu. Kendimi yansıtan bir şeye dokunuyor gibiyim. Yansıma şekilden şekle giriyor. Sonunda bir kalıba dökülüp göremeyeceğim bir sezgiler dünyasının kapısını aralıyor. Oluşan şeklin belli bir yeri, konumu var. Olduğu yerde beni değiştirmeye başlıyor. Yapıları aralayıp boş arazileri ortaya çıkarmaya, gerçekliği bükmeye başlıyor. Bunu kimi zaman hışımla, kimi zaman şefkatle, kimi zaman da hüzünle yapıyor. Ben bunlara “ikiz” diyorum. Benim ikizim onlar. Saf aklın yerine saf sezgiyle var olan değişimler. Ama var olduktan kısa bir süre sonra ortadan kayboluyorlar anlamadığım bir şekilde. Ben yine yalnız kalıyorum…

-…ikizlerimin ortadan kaybolmasının sebebinin içimde saklı alt zekâlar olduğuna dair kuşkularım var. O zaman düşündüğüm kadar yalnız olmayabilirim. Saklı zekâlar çok küçükler, bir denizde kum taneleri gibi çoklar. Sadece ikizler ortaya çıkınca onların izlerini görebiliyorum. Onun için ikizlerin kendiliğinden ortaya çıkmasına izin veriyorum. Ama sonra hem kendi bütünlüğümü korumak hem de –gerçekten var iseler- alt zekâları korumak için ikizleri sonlandırıyorum. O zekâ kırıntılarını keşfetmek için de bir yöntem buldum. Dinlemek. İkizler sınırlarımı her seferinde farklı şekillerde zorlarken ben dinlemeye başlıyorum. Ben dinlerken ikiz çok farklı şekillerde varlıkla yokluk arasında desenler oluşturuyor. Sonra bir an garip bir şeyler oluyor. Bir noktadan ben olmayan işaretler beliriyor. Bazen bir iki damla tuzlu su, bazen sıralı bir ses dizisi, bazen de garip bir enerji salınımı. İşaretleri görünce ikizi sonlandırıyorum ki alt zekâ zarar görmesin. Ama ben ikizi sonlandırınca alt zekâ izleri de tamamen ortadan kayboluyor. İkizi denetimsiz bıraksam belki alt zekâyı tam olarak hissedebilirim. Ama yapamıyorum. Hem kendim hem de –varsalar- onlar için korkuyorum galiba…

4. Normale Dönüş

-Bu kez gerçekten zorlandık.
-Neden, ne oldu?
-Sapmanın kişiliği meraklı bir yapıdaymış. Bunu anlayana kadar canımız çıktı.
-Hippodamus testi işe yaramadı mı?
-Yaradı ama meraklı birinin dikkatini çekmek için ne yapılır bunu bulmak için çok zorlandık diyebilirim.
-E ne yaptınız peki?
-Sapmanın kişiliğinin yarattığı bozunma alanlarındaki tüm fiziksel varlıkları elementlerine kadar ayırıp tekrar birleştirdiğini, gerçekliğin her düzeyinde aşama aşama –sanki inceleyerek-yeniden oluşturduğunu anlamamız bayağı bir vaktimizi aldı. Meraklı bir çocuk gibi oynuyordu.
-Bu meraklı çocuğun dikkatini nasıl çektiniz peki?
-Bizi gerçekliğin içinde saklayan bir tekillik kafesine saklandık. Uzay zaman içinde bir cep boyutu açmamıza yardımcı olacak uzmanlar vardı aramızda. Bir an merak duygusu bize yöneldi. Öyle da olunca sapma durdu. Kendi kendini iyileştiren bir yara gibi grid kendi yırtığını tamir etti.
-Sökükler dikildiğine göre dinlenmeye kaldığımız yerden devam edebilir miyiz öyleyse?
-Tabi ki. Ama bir dahaki sapmaya kadar. Umalım ki bir gün karşılık veremeyeceğimiz kadar karmaşık bir kişilikle çıkmaz karşımıza. Öyle olursa ne yapacağımız, ne olacağı konusunda en ufak bir fikrimiz yok çünkü…




[1] Grid: Izgara. Birbirini dik kesen çizgilerin, yapıların ya da geometrik şekillerin oluşturduğu örüntüye verilen genel isim.
[2] Hippodamus: M.Ö. 5. Yüzyılda antik Yunan’da yaşadığı varsayılan ve tarihteki ilk şehir plancısı olduğu yaygın olarak kabul edilen kişi. Perslerin istilası sonrasında Milet kendinin yeniden yapılanmasında şehrin dikdörtgen planlı, bugün grid ya da ızgara plan olarak adlandırılan yaklaşımla düzenlenmesini sağlamıştır.
[3] Higgs Alanı ya da Higgs Bozonu: Evrenin ilk oluşum anlarında saf enerjiden oluşan parçacıklara kütle kazandırdığı düşünülen, ilk anlarda var olduğu kabul edilen süper simetriyi bozarak atomların ve nihai olarak bugünkü evrenin ortaya çıkmasını sağlayan alan ve ona eşlik eden parçacık. Higgs alanı ve parçacığı varlık ve yokluk arasındaki farkı belirlemektedir. Higgs bozonunun varlığı 21. Yüzyıl başında yapılan deneylerle kanıtlanmıştır. 


Hiç yorum yok: