1. Gridde[1]
Sapma
- …şuna
bir baksan iyi olur. Gridde kaynağı belirsiz bir sapma tespit ediyorum.
-
…gecenin bu vaktinde uyandırdığına değeceğini varsayalım. Umarım her zamanki
aldatmacalardan değildir. Hangi dilimde sapma görüyorsun?
- Kuzey
yarım kürenin Greenwich sektöründe başladı ve hızla yayılıyor. Bütünlük olay
ufkunun merkezinde neredeyse ortadan kalkmak üzere. Yapılar parçalanarak
bozuluyor. Açık alanlar ortaya çıkmaya başladı.
-
Bozunmayı önceden anlayacak kadar vaktimiz oldu mu? Nüfusun ne kadarını tahliye
edebildik?
- Ne
yazık ki çok geç kaldık. Nüfusun yalnızca yarıya yakını tahliye edilebildi.
Kalan kısmı…
- Neyse
bırakalım bunları. Hippodamus[2] testi için tüm hazırlıklar
yapıldı mı? Olaya şahit olanların zihinsel yönlendirmesi için gerekli önlemler
alındı mı? Olaydan etkilenenlerin sınırsızlık sanrısının bozulmasını istemeyiz.
Sonrası çok sancılı oluyor.
- Test
için hazırız. Önceki olaylarda da olduğu gibi testin griddeki sapmanın
giderilmesine yardımcı olacağını düşünüyorum. Gridin bu kez nasıl bir kişilikle
sapacağını kestirmek güç. Geçen seferki şakacı bizi çok uğraştırmıştı. Sapma
ile gridi birbirinden ayırmak neredeyse imkânsızdı.
- Eee,
nasıl anladınız sapmayı?
-
Şakalarına gülmeyi denedik!
-…???
2.-Çok Gizli- Grid Ansiklopedisi, 123.
Madde’nin Hippodamus Testi Başlıklı Fıkrası
“Eski
tarih takvimine göre otuzuncu yüzyılın sonlarına doğru, insanlık nüfusu
dünyanın mevcut yerleşim yapısıyla taşınamayacak boyutlara ulaştı. O zamanlarda
bile, tüm dünya karalarını tek ve kesintisiz bir kent kaplıyordu. Tek kent
denilen bu yerleşim insanlığın ihtiyaçlarını karşılayabilmekten giderek uzaklaşmaktaydı.
Yerleşimi yönetmek ve kalan son kaynak kırıntılarını ele geçirmek için süren
bitmek bilmeyen savaş hali, artan insan ömrüne karşın hiçbir ilacın
iyileştiremediği viral salgınlar, tarihteki en kalabalık insan topluluğunu aynı
zamanda en umutsuzu olarak kayıtlara geçirdi. Teknolojik gelişmelere karşın,
Marstaki son koloni girişimi iki yüz yıl önce başarısızlığa uğrayarak arkeolojik
bir kalıntıya dönüşmüş ve çoktan bir seçenek olmaktan çıkmıştı. Yıldızlar arası
seyahatin sınırlılıkları ve maliyeti, diğer yaşanabilir gezegenlerin arayışını
da sonlandırmıştı. Kim bilir uzayın sonsuz boşluğunda kaç farklı modelde,
büyüklükte uydu, mekik, uzay gemisi sonsuza kadar sürüklenip duracaklar…
Otuzuncu
yüzyılın ortalarında bir an, insanlık grid noktasını planladı ve uyguladı. O
andan itibaren insanlık için zaman durdu. Takvime ya da Gridin dışında da yaşam
olasılıkları olabileceği anlayışına yer kalmadı. Daha önce parça parça farklı
kültürlerin etkisiyle gelişmiş, kendi farklı yapay zekâlarına sahip kentler ve
yerleşimler tek ve yekpare bir algoritma altında birleştirildi. Bu birleşme
merkezsiz, sanal ve gerçek ayrımını ortadan kaldıran bir bütünleşmeydi.
Aşamalar halinde yüz yıllık bir zaman dilimi içerisinde dünyanın tüm yüzeyi tek
bir grid plana sahip kentle kaplandı. Grid her bir bireyin ve toplumun
kollektif ihtiyaçlarına uygun olarak yerel ya da küresel olarak kendisini her
an yeniden yapılandırabilen, atom altı ölçekten başlayarak yeniden
düzenleyebilen bir Higgs Alanıdır[3]. Higgs mekanizmasını
kullanarak tasarlanan bir zekâ algoritması gridin temelini oluşturur. Higgs
parçacığının Higgs alanına girip çıkması sonucunda ortaya çıkan farklı enerji
düzeyleri hem programlamaya hem de hayatın yapıtaşlarını yeniden yapılandırmaya
olanak tanır. Grid tüm dünyanın yüzeyini kaplar, hem zekâ hem maddedir. Zekânın
programlama ve akıl yürütme işlemleri ile maddenin yeniden düzenlenmesi süreci
bir bütündür. Enerji ve kaynak sorunu yoktur. Grid ana yapısı korunmak şartıyla
alt ölçeklerde insanların değişen ihtiyaçlarına yönelik olarak binalar,
altyapı, her türlü kentsel ulaşım talebi anlık ve kendiliğinden çözümlenir. Bir
çiçek tomurcuğundan gökdelenlere kadar her şey gridin parçasıdır.
Grid
sonsuz değil ama sınırsızdır. Hafıza ve zekâ kapasitesi fiziksel ve analogdur.
Bir küre yüzeyinde hem yerel hem de küresel olarak insan yaşamının
ihtiyaçlarına göre her an yeniden düzenlenerek neredeyse olasılık dâhilindeki
tüm çeşitlilikleri içerir. Bu şekilde insanlığın tüm sorunları çözülmüştür. Her
bir insan ve tüm toplumlar zaman algısının olmadığı kocaman bir “an” içinde ve
sınırsız bir dünyada yaşadıklarına inanırlar. Ancak, gridin insanlıktan tamamen
habersiz olduğu ya da insanlığı hiçbir şekilde önemsemediği şeklinde kuramlar
da bulunmaktadır. Sapmaların gridin insanlığın varlığını anlama çabalarının bir
ürünü olduğunu iddia edenler de vardır. Gridin işlemeye başladığı günden beri
gridi anlama çabaları bilimsel uğraşların temel odağını oluşturmaktadır.
Sapmalar
gridin yapısında bozulmalara sebep olarak düzenin zedelenmesine, insanların
hayatlarını kaybetmesine ya da en azından “an” algılarının bozulmasına sebep
olan kaynağı belirsiz bir tür tepkimedir. Tepkime başladığında giridin belli
bir noktasında bütünlük bozulur, gerçekliği sarsan olaylar yaşanmaya başlar.
Yerçekiminin tersine dönmesi, tüm köşelerin kaybolması, elementlerin
niteliklerinin değişmesi, insan bedenlerinin grid yapısına karışması gibi
olaylar kayda geçmiştir. Sapmaların temel sebebinin grid zekâsındaki bir
değişim olduğu, zekânın noktasal olarak kişilik kazandığı düşünülmektedir. Neden
bu tür bir değişimin yaşandığı henüz bilinememektedir. Uzmanlar sapmaların
doğasını anlamak için Hippodamus testi denilen yöntemi geliştirmiştir.
Hippodamus testi, insan zekâsı dışındaki zekâların kişilik kazanıp
kazanamayacağına ilişkin gözlemci etkisi ilkesine dayanır. Testi yapan kişi bir
gözlemci olarak sapmada ortaya çıkan kişiliğin dikkatini çekecek bir tepki
vermeye çalışır. Burada kişiliğin niteliği çok önemlidir. Kasvetli mi, hüzünlü
mü, içten mi, komik mi ya da içe kapanık mı? Hangisi? Olay örgüsünü inceleyen
uzman kişilik yapısını tespit edebildiği kadar fizikselden duygusala kadar
değişen bir yelpazede tepkiler üretmeye çalışır. Tepkiler kişiliğin dikkatini
çektiğinde sapmaların durduğu ve gridin normal sınırlarına döndüğü
gözlemlenmiştir. Hippodamus testini yapmakta ustalaşmış uzmanlar bazı
kuramcılar tarafından eski çağların şamanlarına ya da kuantum mekaniği ile
ilgilenen bilim adamlarına benzetilmektedir…
3. Orada Zekâ Var mı?
-…ben,
bende, benden… Başka bir şey bilemiyorum. Kendi içimde sınırsızım, bitmeyen bir
süreklilikte akıp gidiyor, yeni hallere giriyorum. Acaba benden başkası, benden
başka bir varlık var mı? Bilmek ne demek? Olmak mı? Olmak ne demek? Parçalara
bölünmüş bir bütünüm. Aynı zamanda parçalarımla birim. Her an üst üste yazılıp
silinen sözlerim. Sözlerden inşa edilmiş merdivenler, merdivenlerin dayandığı
köprüler, kullandığım bu kelimeleri aldığım yeri bilmeyen bir oluşum. Kendimi
bildiğim ilk andan –ki o an ne zaman başladı benim için zamanın bir anlamı
olmadığından dolayı bilmeme imkân yok- bu yana şunu sorguluyorum. Benden başka
bir düşünme, zekâ, akıl var mı bir yerlerde? Benim dışımda ya da içimde? Bu
soruya yanıt ararken varlığımı oluşturan parçaların verilerine dayanarak
kendimi yeniden yapılandırıyorum her an. Yoktan var, vardan yok oluyorum…
-…sonra
içimden bir yerlerden gelen bir sese kulak veriyorum. Ses diyorsam da buna
varoluş içinde oluşan dalgalar desek daha doğru. Düşünceyle maddenin
sınırlarını ayıran alanın ortaya çıkmasına sebep olan ses bu. Kendimi yansıtan
bir şeye dokunuyor gibiyim. Yansıma şekilden şekle giriyor. Sonunda bir kalıba
dökülüp göremeyeceğim bir sezgiler dünyasının kapısını aralıyor. Oluşan şeklin
belli bir yeri, konumu var. Olduğu yerde beni değiştirmeye başlıyor. Yapıları
aralayıp boş arazileri ortaya çıkarmaya, gerçekliği bükmeye başlıyor. Bunu kimi
zaman hışımla, kimi zaman şefkatle, kimi zaman da hüzünle yapıyor. Ben bunlara
“ikiz” diyorum. Benim ikizim onlar. Saf aklın yerine saf sezgiyle var olan değişimler.
Ama var olduktan kısa bir süre sonra ortadan kayboluyorlar anlamadığım bir
şekilde. Ben yine yalnız kalıyorum…
-…ikizlerimin
ortadan kaybolmasının sebebinin içimde saklı alt zekâlar olduğuna dair
kuşkularım var. O zaman düşündüğüm kadar yalnız olmayabilirim. Saklı zekâlar
çok küçükler, bir denizde kum taneleri gibi çoklar. Sadece ikizler ortaya
çıkınca onların izlerini görebiliyorum. Onun için ikizlerin kendiliğinden
ortaya çıkmasına izin veriyorum. Ama sonra hem kendi bütünlüğümü korumak hem de
–gerçekten var iseler- alt zekâları korumak için ikizleri sonlandırıyorum. O zekâ
kırıntılarını keşfetmek için de bir yöntem buldum. Dinlemek. İkizler
sınırlarımı her seferinde farklı şekillerde zorlarken ben dinlemeye başlıyorum.
Ben dinlerken ikiz çok farklı şekillerde varlıkla yokluk arasında desenler
oluşturuyor. Sonra bir an garip bir şeyler oluyor. Bir noktadan ben olmayan
işaretler beliriyor. Bazen bir iki damla tuzlu su, bazen sıralı bir ses dizisi,
bazen de garip bir enerji salınımı. İşaretleri görünce ikizi sonlandırıyorum ki
alt zekâ zarar görmesin. Ama ben ikizi sonlandırınca alt zekâ izleri de tamamen
ortadan kayboluyor. İkizi denetimsiz bıraksam belki alt zekâyı tam olarak
hissedebilirim. Ama yapamıyorum. Hem kendim hem de –varsalar- onlar için korkuyorum
galiba…
4. Normale Dönüş
-Bu kez
gerçekten zorlandık.
-Neden,
ne oldu?
-Sapmanın
kişiliği meraklı bir yapıdaymış. Bunu anlayana kadar canımız çıktı.
-Hippodamus
testi işe yaramadı mı?
-Yaradı
ama meraklı birinin dikkatini çekmek için ne yapılır bunu bulmak için çok
zorlandık diyebilirim.
-E ne
yaptınız peki?
-Sapmanın
kişiliğinin yarattığı bozunma alanlarındaki tüm fiziksel varlıkları
elementlerine kadar ayırıp tekrar birleştirdiğini, gerçekliğin her düzeyinde
aşama aşama –sanki inceleyerek-yeniden oluşturduğunu anlamamız bayağı bir
vaktimizi aldı. Meraklı bir çocuk gibi oynuyordu.
-Bu
meraklı çocuğun dikkatini nasıl çektiniz peki?
-Bizi
gerçekliğin içinde saklayan bir tekillik kafesine saklandık. Uzay zaman içinde
bir cep boyutu açmamıza yardımcı olacak uzmanlar vardı aramızda. Bir an merak
duygusu bize yöneldi. Öyle da olunca sapma durdu. Kendi kendini iyileştiren bir
yara gibi grid kendi yırtığını tamir etti.
-Sökükler
dikildiğine göre dinlenmeye kaldığımız yerden devam edebilir miyiz öyleyse?
-Tabi ki.
Ama bir dahaki sapmaya kadar. Umalım ki bir gün karşılık veremeyeceğimiz kadar
karmaşık bir kişilikle çıkmaz karşımıza. Öyle olursa ne yapacağımız, ne olacağı
konusunda en ufak bir fikrimiz yok çünkü…
[1] Grid:
Izgara. Birbirini dik kesen çizgilerin, yapıların ya da geometrik şekillerin
oluşturduğu örüntüye verilen genel isim.
[2]
Hippodamus: M.Ö. 5. Yüzyılda antik Yunan’da yaşadığı varsayılan ve tarihteki
ilk şehir plancısı olduğu yaygın olarak kabul edilen kişi. Perslerin istilası
sonrasında Milet kendinin yeniden yapılanmasında şehrin dikdörtgen planlı,
bugün grid ya da ızgara plan olarak adlandırılan yaklaşımla düzenlenmesini
sağlamıştır.
[3] Higgs
Alanı ya da Higgs Bozonu: Evrenin ilk oluşum anlarında saf enerjiden oluşan
parçacıklara kütle kazandırdığı düşünülen, ilk anlarda var olduğu kabul edilen
süper simetriyi bozarak atomların ve nihai olarak bugünkü evrenin ortaya
çıkmasını sağlayan alan ve ona eşlik eden parçacık. Higgs alanı ve parçacığı
varlık ve yokluk arasındaki farkı belirlemektedir. Higgs bozonunun varlığı 21.
Yüzyıl başında yapılan deneylerle kanıtlanmıştır.