Bir
varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, memleketin birinde Ali Bakan adlı bir
ekonomi yöneticisi yaşarmış. Kardeşleri üretim ve fabrikalara yönelirken Ali
Bakan “Çulsuza, çulsuz yakışır!” deyip, kendisinden önceki ekonomi
yöneticisinin fikriyle evlenmiş. Parayla, enflasyonla, Merkez Bankasıyla
oynayarak geçinip gidiyormuş.
Gel
zaman, git zaman… Derken, hazinedeki mallar eline geçmiş. Ali Bakan onları
önüne katar, ormanda maden yapar, HES ve Termik Santral yaparmış. Sonra bir
köşeye yığıp denklediği hazine arazilerini eşeklerine yükler, şehre getirip
orada özelleştirirmiş. Anlayacağınız hazine parasıyla kıt kanaat geçinip
giderlermiş. Yine böyle bir günün sonunda, uzaktan yanına doğru birçok atlının
geldiğini görmüş.
–
“Dağ başındaki fakirin eşkıyadan başka arayıp soranı mı olur, hiç? Hemen bir
tarafa gizlenmeliyim.” deyip, eşeklerini salmış, bir ağacın üstüne çıkıp,
saklanmış.
Atlılar,
tam da onun gizlendiği ağacın altında durmuşlar. Ali Bakan üşenmemiş, adamları
saymış. Kırk kişi oldukların öğrenmiş. Eşkıya bellediği bu adamlar, müteahhitmiş.
Ali Bakan korkmuş, üstüne uzandığı ağacın dalına yapıştıkça yapışmış, hiç
kıpırdanmamış. Gelenler, atlarının terkisindeki inşaat aletlerini, tünel
kalıpları, vinçleri sırtlanmışlar, önder bildikleri başlarının peşinden
yürümüşler. Torbaları ağır olduğundan, taşımakta güçlük çekiyorlarmış. Bu
hırsızların başı, karşıdaki koca kayanın yanına gidince, hiç beklemeyip,
seslenmiş:
–
“Açıl rant, açıl!” demiş.
O
da ne? Koca kaya paramparça olup yerine devasa bir gökdelen bitmesin mi? Müteahhitler
sırtlarındaki torbalarıyla birlikte birer ikişer gökdelenden içeri girmişler.
Son müteahhit de içeri girince, gökdelenin kapılarında güvenlikler belirmiş. Ali
Bakan’nın eli ayağına dolaşmış, hemen ağaçtan inip kaçmayı, eşeklerinin yanına
hırsızların atlarından birkaç tanesini katmayı düşündüyse de, bundan vazgeçmiş.
Çünkü atlarını orada bırakanlar, nerdeyse dönüp gelebilirlermiş. Ali Bakan,
olduğu yerde kalmış. Az sonra adamlar, gökdelenin önünde görünmüşler. Arkadaki
başları olacak herif, bu defa da şöyle demiş:
–
“Yaptım olacak!”
Emir
kulu olmuş koca gökdelen, hemen yanında bir AVM bitivermiş. Hiç beklememişler,
ağacın altında bıraktıkları atlarına binip çekip gitmişler. Ali Bakan, artık
orada durur mu? Hemen ağaçtan inmiş. Orada yalnız olduğunu bildiğinden, doğruca
karşıdaki koca kayanın yanına gitmiş. Aklında tuttuğu sözlerden ilkini
söylemiş.
–
“Açıl rant, açıl!”
Aman
Allah’ım, koca kayanın birdenbire bir gökdelene dönüşmesin mi? Ali Bakan, oldukça
aydınlık ve geniş olan girişi görünce nerdeyse şaşkınlığından küçük dilini
yutacakmış. İçeride, yığın yığın emsaller, rantlar, rezidanslar, ofisler, lüks
mağazalar ve konutlar sırasına göre dizilmişler. Ali Bakan, sağına soluna
bakmış, köşede gördüğü çuvalların üç tanesini rantla doldurup, yıldırım hızıyla
dışarı çıkmış. Dolu çuvalları eşeklerine yükleyerek şehrin yolunu tutmuş. Evine
gelince indirdiği çuvalları bürokratlarının odasına taşımış.
Bürokratlar,
gözlerine inanamamış. Ali Bakan, ne olduğunu kısa kısa sözlerle anlatmış. Bürokratlar
sevinmiş, taşınan çuvalları tek tek boşaltmaya başlamışlar. Ama bürokratların
aç gözlülük damarı kabarmış, bütün rantları saymak istemişler.
Ali
Bakan;
–
“Hayır!” demiş. “Bir hazine arazisine gömelim!”
Ne
mümkün? Bürokratlar rantların sayısını bilmek istiyormuş.
Ali
Bakana:
–
“İstersen dışarı çık, çukur kaz. Biz de varıp gidelim, komşudan bir meşrulaştırıcı
alalım. Aşağı yukarı ne kadar rantımız var, hiç olmazsa bunu öğreniriz, olmaz
mı?” demiş.
Ali
Bakan, onları uyarmış:
–
“Aman ha! Bu iş, gizli iş. Bizden başka hiç kimse bunu duymamalı. Sonra faizler
yükselir, ekonomi kötüye gider.”
Bürokratlar:
–
“Kimse duymayacak!” deyip, Bakanı inandırmış, siyasetçi komşusunun evine
gitmiş.
Avluda
gördüğü siyasetçiden bir meşrulaştırma istemiş.
Siyasetçi
sormuş:
–
“Meşrulaştırma mı? Hangisini istiyorsun? Üretim için olanı mı, tüketim için
olanı mı?”
–
“Tüketim için olan benim işimi görür.”
Siyasetçi
Ali Bakanların fakir olduğunu biliyormuş. Meşrulaştırmanın altına bir parmak
pohpohlama balı sürmüş. “Müthiş gidiyorsunuz devam edin” diye yazmış.
Ali
Bakan’nın bürokratları eve dönünce rantları ölçmeye başlamış. Ali Bakan, onun
ölçüp bir kenara ayırdıklarını götürüp kazdığı çukura gömmüş.
Sonuçtan
bürokratlar çok mutlu olmuş. İşleri bitince aldıkları meşrulaştırmayı,
bekletmemiş, hemen piyasalara geri vermişler. Ancak meşrulaştırmanın altına
üstüne bakmamışlar. Siyasetçi yaptığı meşrulaştırmanın altına yapışan rantı
görünce şaşıp, kalmış. Akşam olunca “Ali Bakan!”, demiş, “Hani sen fakirdin?
Küp küp rantlarını neden bizden sakladın?”
Ali
Bakan siyasetçi duyduklarını, başkalarına da söylemesin diye, toprağa
gömdükleri rantlarının yarısını ona vermiş, başka kimselere söylememesini sıkı
sıkı tembih etmiş.
Ancak
siyasetçi yaygarayı basmış:
–
“Bu rantların yerini ben de görmeliyim. Götürüp göstermezsen, seni görevden
aldırırım.”
Bunda
bir kötülük düşünmeyen Ali Bakan;
–
“Yarın sabah olunca yola çıkarız. Seni oraya götüreceğim.” demiş, siyasetçiyi
evine uğurlamış.
Siyasetçi,
sabah olunca Ali Bakan’ı beklemeden katırlarını önüne katarak ormana gitmiş.
Koca kayaya gelince Ali Bakan’dan öğrendiği sözleri tekrarlamış:
–
“Açıl rant, açıl!” demiş.
Gökdelene
dalan siyasetçinin gözleri kamaşmış. Tıka basa dolu rantları, emsalleri, imar
değişikliklerini görmüş. Yanında getirdiği bütün çuvalları doldurmuş. Son
çuvalı da doldurduktan sonra çıkış kapısına yönelmiş. Ancak işin kötüsü, en umulmaz
başına gelmesin mi? Kapıyı açacak sihirli sözleri bir türlü hatırlayamamış. Ne
söylediyse mümkünü yok, kapı açılmamış. Korkusundan ölüp ölüp dirilmiş. Can
derdine düşmüş, kaçacak yer aramış. Ama başka hiçbir delik, hiçbir iz
bulamamış.
Öğle
zamanı müteahhitler mağaralarına gelmişler. Siyasetçinin katırlarını görüp şüphelenmişler.
Hazinelerinin bilinip bulunduğunu anlamışlar. İlkin içeriye girmek için
kendilerinde cesaret bulamamışlar. İçerdekilerin sayısının da fazla olabileceği
düşüncesi onları korkutmuş. Aralarında tartışmışlar. Bu tartışmalardan bıkan
baş müteahhit kılıcını çekmiş, koca kayanın karşısına gitmiş. Ne olur ne olmaz
düşüncesiyle de yan tarafa saklanıp seslenmiş:
–
“Açıl rant, açıl!”
Emri
alan gökdelen, hemen açılmış.
Bu
tarafta siyasetçi, siyasi hayatının son saniyelerini yaşadığını anlamış.
Kurtuluş için bir çare düşünmüş. Kapı açılır açılmaz da müteahhitlerle
anlaşmaya karar vermiş. “Siz rantları benimle paylaşın ben de Ali Bakan’a
verdiğim meşrulaştırmayı size vereyim hem de üstüne istediğiniz imar ve emsali
size sağlayayım. Hatta her türlü büyük projeyi de size ihale ederim” demiş. Baş
müteahhit “Tamam. Ama bizim rantımızı ortaya çıkaran Ali Bakana bir oyun oymak
boynumuzun borcu” demiş.
Beklememişler,
mağaraya dönmüşler. Müteahhit başı orada dünya pazarında satmak, kentleri marka
yapmak için sözde kırk katır yükü rant hazırlatmış. Küplerin her birine müteahhitlerini
yerleştirmiş. Akşam alacasında şehre gelmişler. Ali Bakan’ı kapısının önünde
otururken görmüşler.Müteahhit başı, yanına yaklaşıp sormuş:
–
“Pazarda satmak için rant getirmiştim. Ama gördüğün gibi artık konutları
satamıyoruz. Size zahmet vermezsem bu gece beni finans merkezinde misafir eder
misin?”
Ali
Bakan:
–
“Hay, hay! Başımın üstünde yeriniz var. Buyurun!” deyip, onları içeri davet
etmiş. Küpler birer ikişer avluya taşınmış. Müteahhit başı, sofranın hazır
olduğunu kendisine bildirilince, tam içeri girerken, adamlarına fısıl fısıl
seslenmiş.
–
“Size haber verdiğimde küplerden çıkıp, faizlerin düşmesini, devletin kredi
vermesini talep edin” demiş. İçeri girmiş, sofraya kurulmuş.
Ali
Bakanın güvendiği bir Merkez Bankası Başkanı varmış. Bu, baş müteahhitin
planını anlamış. Faizleri yükseltmiş. Rantlar, konutlar, rezidanslar elde
kalmaya başlamış.
Baş
müteahhit de bir ara Ali Bakan’ın yanından ayrılıp küplerin yanına gitmiş.
Bakmış ki hiç birinde beklediği ses yok. Dönüp tek tek sormuş;
–
“Uyuyor musunuz?” demiş.
Yine
hiçbir ses yok. Üstelik küplerden beklemiş konut ve konut reklamı kokusu
geliyormuş. Pabucun pahalı olduğunu anlayan müteahhit başı, hiç durmamış,
mağarasına doğru kaçmış. Müteahhit başı, talihsizliğine kızmış, başına
gelenlerden sonra öfke küplerine binmiş, intikam yeminleri içmiş. Basının önüne
çıkmış.
-“Biz
müteahhitler kendi yağımızla kavruluyoruz, bu memleketi sırtımızda taşıyoruz”
demiş.
Buna
karşın, Ali Bakan’da basının önüne çıkmış.
-“Bu
kadar rant yeter, artık paramızı sanayiye yatırmamız lazım” demiş.
Onlar
her devirde muradına ermiş ama artık Somadakilerin, Ermenektekilerin, kamyon
kasalarında ölenlerin, ensesine kuşun sıkılıp ölenlerin, boğazı kesilenlerin
kerevete çıkma şansı hiç olmayacak…